Doğa bize öyle zarif bir ders veriyor ki, gören anlar. Bakmayan da zaten hiç göremez. Hani bir masal vardır. Renkler kavgaya tutuşmuş. Yeşil “Ben renklerin padişahıyım. Her renk benim üstümde görünür hale gelebilir. Zaten doğada en çok beni görürsünüz” demiş. Diğer renkler de buna karşı çıkmışlar. Yağmur bunları uzun süre izlemiş. “Gelin size en güzel rengi göstereyim” demiş. Renklerin hepsini el ele tutuşturmuş. Sonra da gökyüzüne bir yay çizmiş. “Şimdi birlikte halay çekin kardeşçe” demiş ve gökkuşağını oluşturmuş. Sizce de tek renk güzel olabilir mi? Gökkuşağının seyrine doyulur mu?
Ben erguvanı bütün renklerin karışımı diye anlar, doğanın bize kardeşliği öğretmek için onu yarattığını düşünürüm. Erguvan gibi yaşamalı insanoğlu. Her renk çiçekten dikmeli bahçesine. Her yemekten yemeli acıkınca. Kum, yosun, balık değil, “Deniz olunmalı.” Yüreğinde kin değil, sevgi kabarmalı ve onu paylaşmalı. Paylaştıkça çoğalan sevgisiyle anlamalı insan olduğunu.
Elbette bunlar o denli kolay olacak şeyler değil. İstenirse hiç de zor değil. Devlet politikasının merkezinde insan olmalı. Devlet kini değil, sevgiyi, barışı, kardeşliği savunmalı. Bireysel silahsızlanmayı sağlamalı. Her isteyenin silahı olmamalı. Zır cahil insanlara silah dağıtıp görev vermemeli. Koruculuk sistemini hemen kaldırmalı. Halkını korucudan korumalı. Bu adamların öfkesi her zaman aklının önündedir. Bütün yaşamlarını öfke üzerine kurarlar. Herkes biliyor ki, ülkemizin doğusunda işlenen cinayetlerin, ırza geçmelerin, gaspların çoğu korucular tarafından işlendi. Bazıları ceza evinde, ama cezalandırılamayanlar da az değil. Yine ülkemizin doğusunda, silah giysi gibi. Ölüm gündelik, alışılmış normal bir olay gibi. Gücü yetene. Devletin değil, kendi yarattıkları yasalar geçerli.
Namus, kadın bedeni üzerinden tanımlanıyor. Kadının, kendi bedeni üzerinde bile söz hakkı yok. Bütün yaşamını birlikte geçireceği kişiyi seçme hakkı yok. Sevme hakkı olmadığı gibi, seven kadının başına neler gelir bilinmez. Böylesi kurulan birlikteliklerden sonra anne tanımadığı sevgiyi çocuğuna öğretebilir mi? Sevene karşı hoşgörülü olabilir mi? Yoksa törenin ve kan davasının en büyük destekçisi mi olur?
“Söylemesi, yazması kolay da nasıl içinden çıkılır bu işlerin” diyebilirsiniz. Haklısınız, başı kesilip çöpe atılan kızın ailesine “Kızınıza sahip çıksaydınız” diyen bir emniyet müdürümüz varsa, “İslam insanları birleştirir, çatışmaları ortadan kaldırır” politikası varsa ve Mardin katliamının planı tarikat dergâhında yapılıyorsa, öldürme emrini halkın en güvendiği kişi olan şıh veriyorsa, elbette daha yüzlerce yıl toplumsal barışı görmek mümkün olmayabilir. Ama ben yine de umutluyum barıştan ve sevgiden. Bir gün mutlaka kazanan en çok seven olacak.
Elbette istenen DERENİN KUŞUNU DERENİN TAŞI İLE VURMAK değilse.