Bazı türküler birdenbire seviliverir. Çeşitli nedenleri vardır bunun. Sayısız kişinin duygu ve duyarlığına ortak olduğu içindir beğenilmesi.
Antalya türkülerinden ‘Çubuk Beli’ türküsü için de aynı şeyi söyleyebiliriz. İnsanların Çubuk Beli’ni severek dinlediğini, söylediğini; söylenmesi için istekte bulunduğunu gözlemledim. Kayıtlarda Serik’in Karıncalı Köyü’nden Yanıkoğlu Şevket’ten derlendiği yazılı. Derleyen de ünlü Cevat Uyanık. Bir başka söyleyişle Cevat Ağa.
Yanıkoğlu Şevket, Cevat Uyanık’ın babası. 1925 yılında Karıncalı Köyü’nden Benli’nin Kel Eşkıya’sı yüzünden Antalya’ya göçmüş. Cevat Uyanık’da 1926 yılında dünyaya gelmiş. İlkokuldan sonra okutmamış babası onu. Cevat Uyanık saraçlık yapmış, değişik işlerde çalışmış.
Şiirle, türküyle, tiyatro ve sinemayla ilgilenmiş. Halkevi etkinliklerinde yoğrulmuş, pişmiş. 1962 yılınsa Antalya İl Radyosu açıldıktan sonra Antalya’nın Sesi adındaki THM korosunu yönetmiş. Radyo programları hazırlamış, yerel gazetelerde yazılar yazmış. Derlediği türküleri Nida Tüfekçi’ye yollamış. Bazıları TRT repertuarına alınmış. ‘Çubuk Beli’ türküsü de bunlardan biri.
TRT kayıtlarında her ne kadar ‘Yanıkoğlu Şevket’ten Cevat Uyanık’ın derlediği bir türkü olarak geçiyorsa da, biliyoruz ki bu türkü Cevat Ağa’nın yarattığı bir türküdür. Şiirini kendi yazmış, üzerine müziğini kendi giydirmiştir.
1973 yılından öldüğü yıl olan 1990’a kadar 17 yıl Cevat Uyanık’la aynı işyerinde bazen aynı odada, bazen de komşu odalarda çalıştım. Bu süre zarfında sayısız kez Çubuk Beli gündeme geldi ve Cevat Ağa türkünün durumunu anlattı. Türküyü verdiği yıllarda, türkünün alındığı kişinin adı belirtilmesi gerektiği için Cevat Ağa, babası Yanıkoğlu Şevket’i kaynak kişi olarak göstermiş. Bazı kişilerden değişik söylentiler de duydum sonrasında. Ne gibi? Akçakız’ın kimliği ve türkü dörtlüğüne bazı kişilerin katkısı olduğu gibi.
Ortaya bir güzellik çıkınca o güzelliği paylaşmak isteyenler çoğalır genellikle. Cevat Ağa bu türküde, hem Yörük göçünü, hem de etiyle kemiğiyle gördüğü, (belki de hayalinde yarattığı) yanına yaklaşamadığı, adını Akçakız koyduğu bir güzeli ölümsüzleştirmiş. Sözün özü bu.
İşin bir başka yanı daha var. Çubuk Beli’nin derleme bir türkü olmayıp sonradan yapma bir türkü olduğu ezgi yapısından da bellidir. Teke Yöresi türküleri genellikle 9/4, 9/8, 9/16, 578, 7/8 ve 2/4’lük ölçülerde seyreder. Çubuk Beli ise 4/4 lük ölçüyle söylenir.
Anonim eserlerde şiir aksamaları pek görülmez. Çubuk Beli’nde bazı söz aksamaları var. İkinci dörtlüğün birinci dizesindeki ‘esmez mi’ söyleyişinden sonra, ikinci ve üçüncü dizelerde ‘girmez mi’ , ‘küsmez mi’ sözcükleri yerleştirilmiş. Belli ki ‘esmez mi’ye ‘girmez mi’ uymuyor. Cevat Uyanık’ın vardır bir bildiği diyoruz biz de…
Bunları yazmak, ‘Çubuk Beli’ türküsünün değerini azaltmaz. Bilinenlerin ortaya konulmasında hiçbir sakınca olamaz. Cevat Ağa’nın derlediği daha ne güzel türküler var. Halk ‘Çubuk Beli’ türküsünü sevmişse, bu beğeniye saygı göstermek gerek diye düşünüyoruz.
Her şeyden önce türkü, bölgenin konar-göçer yaşamını çok iyi yansıtıyor.
Çubuk Beli türküsü Cevat Uyanık’ı, göçünü çekemediği Akçakız’ı ölümsüzleştiren bir türkü.
Sözleri şöyle:
Çekemedim Akçakız’ın gözünü
Sırma saçlar bırak dövsün döşünü
Gülüver de görem mercan dişini
Yol ver bana Çubuk Beli geçeyim
Yaylaların yeli soğuk esmez mi
Sevdiğim de rüyalara girmez mi
Girmezse de gönül sana küsmez mi
Yol ver bana Çubuk Beli geçeyim.
Yazı ve fotoğraf: Saffet Uysal
Sırtçantam 4. sayı, Nisan 2005