CORDOBA GÜNCESİ (2)

Lavanta kokan bir Cordoba sabahı… İnsan, tüm saçmalıklardan arınmış ve yeniden doğmuş gibi hissediyor kendini bu şehirde. Bu beyazlık, bu saflık duygusunun insanda bıraktığı izin tarifi zor. Güneşin neşeli pırıltısıyla, Endülüs evlerinin beyazı tutkulu âşıklar gibi…

Endülüs’te beyaza öykünme, coğrafyasından insanların tenine kadar her şeyde mutlak bir egemenlik kurmuş esmer tonun sürekli uyardığı bir özlemdir aslında. Dağlardaki köy evleri boşuna beyaz badanayla boyanmaz. Ya da size esmer esmer bakan bir kız çocuğuna rocio (çiy tanesi) adının konması, kapkara bir kedinin nieve (kar tanesi) diye çağrılması garip yanlışlıkların eseri değildir. Ve dünya barışının sembolü olarak kabul edilen beyaz güvercinin Endülüslü bir ressamın, Pablo Picasso’nun esin dağarcığından çıkmasıysa herhalde bir rastlantı olamaz ve de benim bu şehri bu denli sevişim…

Kahvaltımız bitti, ekipmanlarımı alıp Cordoba Cami’sine doğru yol alıyorum. Otelimiz Cordoba’nın merkezinde olduğu için caminin bulunduğu yere yürüyerek gidebiliyoruz. Bugünü sadece bu yapıtı çekerek geçirmek istiyorum. Evet, veee caminin avlusundayız, oleeey! Burası çok farklı bir atmosfere sahip. Biletlerimizi aldıktan sonra içeri girebileceğiz. Bu arada bilet fiyatları gayet makul. Yetişkin ya da öğrenci fark etmiyor. 8 Euro karşılığı tüm binayı gezebiliyorsunuz, üstelik içerde fotoğraf çekmekte serbest. Yuppi! Fotoğraf çekmek konusunda biraz endişeliydim. Malum kimi tarihi yerlerde fotoğraf çekmek yasak, lakin bugün şansım yaver gidiyor.

İslam dünyasının Avrupa’daki en şaşaalı yapıtı olan 24 bin metrekarelik alanda yer alan Cordoba Cami’si veya şimdiki haliyle Katedrali’nin yapımına, Endülüs Emevi Hükümdarı I. Abdurrahman’ın talimatıyla 785 yılında başlanmış. Caminin yapımı için 11 gemiyle 110 sütun mermer ve granit İspanya’nın güney kıyılarına getirilirken, Endülüs hükümdarlığından 4 emirin döneminde, 987 yılına kadar camiye çeşitli eklemeler yapılmış.

Mozaik zenginliği, mihrabının at şeklinde olması ve ayetlerin duvarlara altın harflerle yazılmasının yanı sıra 2 büyük özelliği daha bulunan cami, Şamlı olan Emir I. Abdurrahman’ın isteğiyle Mekke’ye değil Şam’a bakıyor ve dünyada en fazla sütuna sahip mabet durumunda.

Cordoba Camii, III. Fernando’nun kenti ele geçirmesinin ardından 1523 yılında katedral haline dönüştürülürken bazı değişikliklere uğramış.

Cami içerisinde binden fazla sütun olduğu söyleniyor. Harika hesaplamalarla ve sadelikle sıralanan sütunlar 19 paralel yol ve bu doğrultuya dik 36 adet yolu dik açıyla kesiyor. Sütunların çoğu granitten, bazıları da çeşitli taşlardan yapılmış ve tuğlalardan, beyaz taşlardan meydana gelen kemerleri destekliyor. Ayrıca o dönemde camideki 113 avizenin binlerce kandille aydınlatıldığı, bu kandiller için her yıl takriben 20 ton zeytinyağı alındığı ve camiinin kokulandırılması için öd ağacı ve amber kullanıldığının anlatılıyor olması insanı hayretler içinde bırakmaya yetiyor.

Fakat asıl önemlisi mihrabın üst kısmındaki kubbenin süslemeleri. Sekizgen bir tavanın istiridye motifleri ile süslenmiş kubbeli tavanı çepeçevre kufi yazılarla işlenmiş. Mihrabın giriş kemeri üzerindeki süslemelerin mozaikleri ise o zamanki Bizans’tan getirilmiş.

On üçüncü yüzyılda Cordoba Şehri’nin düşmesiyle İspanyollar caminin içine bir katedral inşa etmeye başlamışlar. Mihraba paralel pozisyondaki 6 koridor içinde birçok sütun yıkılarak şu andaki haline çevrilmiş.

Ortaya çıkan ilk sonucu gören V. Carlosun: ‘Dünyada bir benzeri bulunmayan bu güzel eseri böylesine tahrip edeceğinizi bilseydim, hiç size izin verir miydim? Sizin yaptığınız bu kilisenin benzeri her yerde bulunabilir. Ama bu caminin bir benzerini yeniden yapma imkânı yoktur’ dediği rivayet ediliyor.

Katedralin içerisinde bugün halen var olan ilginçlik ise, şapel kısımlarının hepsinin demir parmaklıklarla çevrili olması. Bunun sebebini sorduğumuzda Napolyon ordularının işgali sırasında burada bulunan değerli mücevher ve eserlerin yağmalanmasını engellemek içinmiş.

Caminin minaresi 1593 yılında yıkılarak enkazı üzerine çan kulesi dikilmiştir. Kurtuba Ulu Camii, Endülüs Devleti’nin baş şehrinde olması sebebiyle devletin de merkez camisiydi. Yeni devlet başkanları için biat orada alınır, cihat kararı gibi büyük olaylar onun minberinde ilan edilir, kanunlar halka oradan duyurulurdu. Burası aynı zamanda üniversiteydi. Dini ve müspet ilimlerde tahsil yapılırdı. Alcazar (Kale-saray), Elhambra ile kıyaslanamaz ve kale, tepe üzerinde değil, hemen ovada nehir kıyısında. Cordoba özellikle Kraliçe Isabelle zamanında başkentlik yapmış. Keşifler ve sömürgeler zamanı kraliçe, kâşifleri bu sarayda kabul etmiş, Kristof Colomb burada Amerika’da bulduklarını kraliçeye sunmuş. Bu konuda saray bahçesinde bir heykel de mevcut.

Eser hakkında gerekli bilgi ve fotoğrafa sahip olduktan sonra güzel bir akşam yemeğini hak ettim. Paella’m (içinde karides, balık, midye, 7 çeşit deniz ürününü içeren İspanyol usulü bir çeşit pilavdır. Arpa şehriye gibi bir pirinçle yapılır, fakat rengi sarıdır) ve Tinto de Verano’m beni bekler (İspanyolların geleneksel içkisi).

Şimdilik ‘adios’, yarın görüşmek üzere…

Metin ve fotoğraflar: Özlem Dikel

29.04.2010