Seyahate çıkmadan önce hakkında epey bir araştırma yaptığım Cordoba Camii’ni görmek ve internette baktığım fotoğrafların yarın sabah benim makinemde olacağı düşüncesinin heyecanı ile o gece uyuyamadım. Ama sabah uyandığımda son derece zinde ve keyifliydim. Normalde uykumu alamadığım zamanlarda bu kadar güzel bir şekilde güne başlayamam. İspanyolların bitip tükenmek bilmeyen enerjileri bana da bulaşmış olmalı. Bu enerjiyi seviyorum… De puta madre!
Neşeli bir kahvaltının ardından arkadaşımız Antonio bizi Cordoba’ya götürmek üzere almaya geldi ve yeni bir maceramız böylelikle başlamış oldu. Sevilla’dan Cordoba karayolu ile yaklaşık 3 saat sürüyor. Son derece temiz ve keyifli bir yolu var. Araba tutanlar için söylüyorum bunu.
Uçmayı çok sevmeme rağmen karayolunun verdiği tadı diğer ulaşım araçları vermiyor gibi. Karayolu ile seyahat ettiğimde daha duygusallaşıyor, çocukluğuma dönüyorum nedense. Etrafta gördüğüm ağaçlar, tepeler, yeşillikler arasında kaybolan ince uzun bir yol ve İspanyol tınıları eşliğinde kayboluyorum. Tabi bu kayboluşta arkadaşımız Antonio’nun şahane müzik arşivinin de payı büyük. Hala unutamıyorum o melodileri, içten nidaları, serin bir rüzgâr gibi yüzüme çarpan flamenkoyu… Şarkılardan birini aşağıdaki linkte sizinle paylaşıyorum. Günceyi okurken fonda kısık seste dinlersiniz belki.
http://www.tu.tv/videos/chambao-poquito-a-poco
Bu karayolu yolculuğu sırasında, İspanya’nın şehirlerarası yol kenarlarına serpiştirilmiş boğa silueti şeklinde devasa siyah tabelalardan görebilirsiniz. Uzaktan bakınca, ufukta koca bir boğa bize bakıyormuş gibi duruyor. Bunun eşeklisi ve atlısına da rastlamıştım. Ne yazık ki aracımız oldukça hızlı gittiği için fotoğrafını çekemedim. Ama görüntüsü kafamda hala oldukça net. Bu da benim ayrıcalığım olsun.
Veee Cordoba. Oleeeeey!
Burası gerçekten enfes… Bakir bir İspanyol şehri, çok fazla sanayileşmemiş, bozulmamış, geleneklerine bağlı bir şehir. Aynı zamanda 2011’de kültür başkenti olacakmış bu bilgiyi de, oradaki bir arkadaşımızdan alıyoruz.
Mimarisinden çok etkilendim. Evleri, bodrum evlerine benziyor. Sokaklar dapdaracık ve bembeyaz, rengarenk çiçekler saksılarda, camlarda süslü püslü, allı pullu çok bilmiş İspanyol kadınları bıcır bıcır konuşuyorlar, yanınıza gelen guapolar (Türkçesi yakışıklı erkek) size restaurant broşürleri uzatıyor ve menüleri hakkında bilgilendiriyor, aman tanrım, burası çok güzel, şirin bir kent burada yaşamalı mı diyorum kendi kendime, derin bir ahhhh çektikten sonra bir restauranta atıyorum kendimi bir şeyler yiyip Cordoba’nın enfes beyazına içiyorum. Beyaz bu şehre gerçekten çok yakışıyor.
Ole mi Cordoba!
Bugün şehirle arama fotoğraf makinesi sokmamaya karar verdim. Gördüklerim ve hissettiklerim sadece bana dair olsun istiyorum. Tabi o kadar da katı davranmadım. Yine de bir şeyler çektim…
Yazı ve fotoğraflar: Özlem Dikel
28.04.2010