Çocuklarımıza spor yapma hakkını tanıyalım. Bunu yasalara yönetmeliklere ve başka şeylere bağlamayalım. Anne ve babalar, öğretmenler, eğitimciler, amcalar, ağabeyler; siz de çocuktunuz ve her fırsatta oyun oynadınız, spor yaptınız, sevdiğiniz forma renkleri altında mücadele ettiniz. Koşullar çok iyi değildi, biliyoruz. Ama şimdi daha da zor koşullar altındayız.
Okul bahçelerimiz dört tekerlerle doldu taştı. Okula artık yay gidip gelemiyoruz. Oturduğumuz yerlerden çok uzaklarda okullarımız. Servislere binmekten bıktık. Okul okulluktan çıktı her şey yarış oldu. Sınav, sınav, sınav… Herkes bıktığını söylüyor ama vazgeçen yok…
Bakın son 10 yıl içerisinde bizden çıkan herhangi bir icat yok… İnnovasyon sözcüğünü lastiğe benzettik, her tarafa çektik. Yaratıcı fikirleri hep atladık. “Baba, ben bir şey söylemek istiyorum” diyen çocuğumuza “Başımıza yeni icatlar çıkarma!” diyerek tersledik. Keşke tam tersi olsaydı. Çocuklarımızın düşüncelerine değer verip onları dinleseydik.
Spor yapan çocuklarımıza başka gözlerle bakmaktan da vazgeçmedik. “Ne olacak ki, spor yaparak para mı kazanacak?” soruları yanında hiç istemediği halde zorla futbolcu yapılmaya çalışılan çocuklarımız da var etrafımızda… Babasının elinden tutarak ve topçu olsun diye götürülen ünlü kaç çocuk tanıyorsunuz? Ama ben elinden tutulup yüzmeye götürülen ve şampiyon olan birçok yüzücüyü tanıyorum.
Hiç unutmam, bir toplantı nedeni ile bulunduğum Macaristan’daki Balaton Gölü kenarındaki otelin restoranında, sohbetimiz İzmit’e uzandığında konu nasılsa yüzmeye geldi. Daha doğrusu, galiba geldiğim yeri söyleyince masanın ağır konuklarından birisi, bize doğrudan Buse Günaydın ve onun derecesinden bahsetmez mi? Kendisi bir yüzücü velisi ve yaz kampı için yüzücülerini New York’a götüreceğini anlatırken araya bu bilgiyi sıkıştırmıştı. O andaki keyfimi şimdi hepinizle paylaşıyorum.
Yüzme veya futbol ya da diğer sporlar… Hiç fark etmez… Buz sporları, buz hokeyi, figür pateni, atletizm, basketbol, tenis, hatta masa tenisi… Her çocuk her sporu deneyebilmeli. Ama şu sırayı izlemenin yararlı olduğunu söylemeden geçmek istemiyorum: Önce yüzme, ardından jimnastik, sonra atletizm… Bu sporlar her sporun anası veya babasıdır. Bunların çocuk yaşta yapılmadığı hallerde, ne futbolcu ne de basketbolcu olunabilir.
‘Şeytan’ lakabı ile tanınan sevgili Rıdvan Dilmen’in futbol öncesinde iyi bir atlet olduğunu sanıyorum biliyor olmalısınız. Hakan Şükür’ün futbol öncesinde iyi bir basketbol oyuncusu olduğunu da hatırlıyorsunuzdur. Yılmaz Dilmen iyi bir gazeteci ama unutmayın o da eski bir hentbol oyuncusu idi. Daha geriye gittiğinizde onların atletizm, yüzme ve jimnastik yaptıklarını göreceksiniz.
Onlar çocukluklarında spor yaptılar, büyüyünce de… Her başarılı meslek grubu insanının doğasında spor yapmış olmak yatıyor. Endüstri devlerinin bazı patronları da spor yapmak istediklerini ve seyahatleri öncesi veya sonrasında spora koştuklarını biliyorum.
Çocuklarımıza spor sevgisini aşılayalım, sporun onlarla yükseleceğine inanalım. Ama çocukları spora yollarken yalnızca ‘onlar meşgul olsunlar’ diye göndermeyelim. Spora göndermek, okula göndermekle aynı değildir. Okul bir zorunluluk ama spor yaşamın ta kendisidir. Orada oyun, beraber olma, başarma, kazanma, kaybetme ve rekabet vardır.
Yaşama baktığımızda zaten bunlar yok mu? O halde, buyurun spora…