Önce havaya, sonra suya ve toprağa düşen cemreler düştüğü yeri ısıtan bir güçtür. Bundan önceki yazımızda ‘Bahara Kaç Var’ demiştik. Baharın müjdecileri olan cemreler, teker teker düşmeye başlamışken, yüreğinize, duygularınıza ve usunuza da düşürün.
Yakındır artık Orhan Veli’yi mahveden güzel havaların gelmesi, uzun kış günleri boyunca bastırılan duyguların biriken streslerin bir saatin zembereği gibi boşalıvermesi, bahçenizdeki erik ağacının ansızın çiçek açıvermesi ve sabahları kuş sesleriyle uyanıvermeniz metropollerin gürültüsüne inat.
Bahar geldi. Cemreler zamanı… Siz de ilk cemreyi bütün kinlerinize “Seni Seviyorum” deyin, narsizmin boyutlarını zorlamadan. Hiç selam vermediğiniz komşunuza bir selamla başlayın güze. Bugüne kadar aramadığınız dostlarınızı hatırlayın ve bir “alo” deyin. Hatta empati yeteneğinizi zorlayarak küskünlüklerinizi gözden geçirin ve uçan börtü böcek dahil, es geçmeden hiçbir şeyi, yansıtın tüm evrene bu cemrenin sıcaklığını.
İkinci cemreyi ise aklınıza düşürün. Genişletin sınırlarını dünyanızın. Unutmayın ki bir insanın yüreği yumruğu kadardır. Ama aklıyla o yüreğe dünyaları sığdırır. Sizde aklınızla yarattığınız o koca dünyadaki cennetinizi keşfedin. Ve paylaşın güzellikleri, tüm dostlarınızla.
Ünlü bir heykeltıraşa sormuşlar
– Bu güzel heykeli nasıl yaptın?
– O güzel heykel o taşın içinde zaten duruyordu, ben sadece ortaya çıkmasına yardımcı oldum.
Evet, bizler de içimizdeki cenneti, sevgiyi, ortaya çıkaralım. Yalnızca bakmakla yetinmeyip çevremizi görmeye başlayalım.
Ve son cemreyi yüreğimize düşürelim. Suyu ısıttığı gibi bizi de ısıtması için. Bir de Sezen Aksu şarkısı doladık mı dillerimize, baharı da yaşarız, aşkı da…
Sırtçantam 4. sayı, Nisan 2005