“Unutma!
Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın
Biri seni bulacak
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan
Biraz ürkeceksin
Ne kadar dirensen de nafile
İnsansın sonuçta, seveceksin…” Can Yücel
Badem, bal, bükler coğrafyasına rotamı çeviriyorum ve yine bir dileğim gerçekleşiyor, şükürler olsun. Şiir gibi sokaklar, yeni yol arkadaşları, dinlenecek hayat hikâyeleri, paylaşılacak anılar. Lay lay loom, daha ne olsun. Kışın son ayı Şubat. Badem ağaçları kafa tutarcasına ‘baharı yaşıyoruz’ diye süslenmişler alabildiğince. Bu yıl kaçıramam bu şöleni elbette, 16-18 Şubat 2018 ilk ‘Datça Badem Çiçeği Festivali’ sebebim oluyor. Bekle beni Datçaaaaa!
“Kibrit çakıyorsun karanlıkta
Badem çiçeklerini görmek için.
Ve Mart denizlerinde tedirgin bir çift sarnıç gemisi gözlerin
Bir iş açacaksın sen başımıza,
Yangın mı olur artık, bahar mı?”
Şehirlerin griliğine, rutinin getirdiği sıkıntıya boş verip koyuluyorum yine yollara.
Hikâyesi 4 bin yıl önce başlayan Karia, dantel gibi kıyılarında sakla beni ve turkuaz denizin şarkıları büyülesin yeniden hepimizi. Knidos antik kentinden kalanlar geriye, bütünlesin benliğimizi.
Sarı, beyaz papatya ve gelincikler göz alabildiğince. Zeytin, çam, meşe ve illa ki badem ağaçlarının gölgesinde bizler çocuklar gibi mutlu, umutlu. Soruyorlar ve cevap hazır Can Baba’ da;
“Ne harika yer burası!
Nereden buldun bu Datça’yı?
Elimle koymuş gibi buldum.”
İnsanı, doğayı, sevgiyi dizelerinde ne güzel ifade eder ve ısıtır koca yüreği ile bizleri ünlü şair. O’ nu soluyorum, Eski Datça’da. Arnavut kaldırımlı dar sokaklarda, sevimli bahçeleriyle taş evlerin önünden geçerken okuduğum hayat hikayesi, dostlarıyla sohbetleri canlanıyor gözlerimde. Yüzümü gülümseten mısraları de geçiyor aklımdan, tümü günümüze de uyan. Örneğin; “Bana şiirlerinde küfretme diyorlar, usulsüz” diyerek başlayan.
Birbirinin benzeri taş evler, oyun bahçesi tadında boncuklarla süslenmiş, boyanmış çitler, bir önceki gecenin yoğun yağmuru ile ıslanmış toprak, dalları usulca sallayıp kurutan rüzgâr, yüzümü ısıtan günışığı ile tepeye ulaşıyorum. Manzara inanılmaz, uzaklarda rüzgâr santralleri ellerini sallayan koca devler gibi. Yenilenebilir, sürdürülebilir enerji bizde diyor tepeleri okşayan serin rüzgârlar ve hayatın kaynağı güneş, daha milyonlarca yıl.
Koca şairin evindeyim. Can Yücel ile Canevi’ndeyim. Antik dünyanın ünlü tarihçisi Strabon, Datça’da uzun ve sağlıklı yaşamın ilahi bir hediye olduğunu söylemiş. Günümüzde bu enfes coğrafyada sevimli dükkânlar, şirin kafeler, taş evler arasında keyifle gezip, yöre ürünlerini tanıtan bilinçli insanlarla sohbet ettikçe bunun ne kadar doğrulandığına tanık oluyoruz yeniden. Güven var burda, kapıların kilide de ihtiyacı yok. Sokakların sahibi şirin kediler, ağaçlar kuş seslerinin, rüyalar bizim yalnızca belki de bizler sadece bir rüya…
“Nelere alışıyor insan;
Ne, alışamam dediklerine
Ne unutulmuş vaatlere
Ne hayatta yapmam
Yaptıramaz denilenlere
Ne, görmezsem ölürüm deyip
Görmeyince ölmediklerine
Nelere alışıyor insan,
Alıştıkça şaşırdığı, ne çok şeye…”
İlki ile pek çok seveni buluşturdu festival, coşkusu tüm bölge insanını kendine çekti. Umuyorum Can Baba ve eşsiz Datça Yarımadası sessiz ve huzur içinde sevenlerini karşılamaya devam edecek.
“Ne geçmişe saplanıp kalacaksın,
Ne geleceğin düşlerini kuracaksın.
Ömür dediğin şu andır onu da
Hak ettiğin gibi yaşayacaksın!”
Ah şair ah!
Hep canevimden vuracaksın.
Metin: Deniz Can
29.03.2018