Oradaki mahşeri kalabalığı görünce yoğun ve zevkli bir günün bizi beklediğini anlamıştım. İsmail her zamanki sevecenliği ve aktif yanıyla, geçmişten gelen insan birikimini birleştirip hemencecik bir dost halkasının içine karıştırıverdi bizleri. Elimizdeki yükleri büyük bir ağacın gölgesini siper ederek güneşin yakıcı etkisinden kaçacak şekilde bırakarak, atıverdik kendimizi doğanın kucağına…
Ülkemizin her yerinden gelen sporcular son hazırlıklarını yaparak az sonra başlayacak yarışın ilk etabını bekliyorlardı…
Yenice’ye gelmeyeli yıllar olmuştu, turizm olgusunun başlaması da çok yeni olmasına rağmen, bu hareketlilik ve bu devinim kısa sürede bu ivmeyi nasıl kazandı diye kendi kendime sorarken, baktım bizim İsmail yanında birisiyle bize doğru geliyordu. Atletik yapılı tam bir bürokrat tipli bu insanı tanıştırdığında hiç şaşırmadım. Yenice Kaymakamı Mehmet Fatih Çiçekli ismini son yıllarda epey duymuştum yerel basından, kafamdaki şablonla karşımdaki profil birebir tutuyordu…
Etrafı anlatan, konulara hâkimiyeti ve sesindeki heyecanı beden diliyle tamamlayan Kaymakam Bey, geçtiğimiz yıl aldığı yılın bürokratı ödülünü ne kadarda hak ettiğini ispatlar gibi, hem bize aydınlatıcı bilgiler veriyor, hem de gördüğü eksikliklerin tamamlanması için görevlileri kibarca uyarmayı da ihmal etmiyordu…
Yarışı başlatacak startı vermek için Kaymakam Bey yanımızdan ayrıldığında bizde daha içerilere yürüdük, oradaki yerel halktan tutun da yarışan sporculara kadar herkesi tanıyan İsmail, bana meşhur Carlos’un hikâyesini anımsatıyordu, aslında onu tanıyanlar için bu hiç de sürpriz değildi.
Az sonra başlayan yarışlarla birlikte hepimiz bir heyecan girdabına kapıldık. Peş peşe verilen startlarla sporcular ter dökmeye başlarken bizlerde etrafı gezmek ve dünyanın bu sayılı florasına sahip doğa harikası yeri tanımak için yürümeye ve fotoğraflamaya başladık…
Kısa sürede yapılan tesislere asma bir köprüden geçmenin heyecanını yaşayarak ulaştık, biraz soğuk su içerek dinlendikten sonra iç taraflara yöneldiğimizde, ilçe (Safranbolu) Kaymakamımız Gökhan Azcan’ı gördük. Uzun süredir babasının rahatsızlığı nedeniyle görüşemediğimiz için hal hatır sorup oradan ayrıldık. İnsanın kendisiyle barışık olması sanırım böyle bir şeydi, Gökhan Bey davete icabet etmiş ve bu etkinliğe katılmıştı. Az sonra yapılan heyecanlı bir anonsla yarışın ilk galibinin belli olacağını duyunca tüm dikkatlerimizi finish bölgesine yönelttik…
Köprünün karşısındaki virajdan dönecek ilk sporcunun kızı olması için dua eden Eda’nın babasına ilişti gözüm. Aman Allah’ım! Nasılda bakıyordu! Heyecanla bir babanın o andaki heyecanını anlamaya çalıştım, o anı paylaşmalıydım ve hemen yanına gittim.
Biraz konuşarak sakinleştirmek ve bir yandan da duygularını almak istiyordum. Biraz gurur biraz heyecan karışık ses tonuyla ve kesik cümlelerle konuştu benimle, o anda gelen ilk sporcunun kızı olmaması yüzünü buruşturmasına neden oldu, hüzünlü duruşu içimi acıttı, eski bir milli atlet olan anne ve baba, yaşamlarını kızlarının sporculuğuna adamıştı. Biraz sonra çalılıkların arasından gelen kızını görünce hem rahatladı hem de ikinci olması hasebiyle gurur dolu gözlerle etrafına baktı, hüzün yavaş yavaş dağıldı yüzünden.
Yanına gelen kızına sarılırken kutlama sözcüklerinin arasına, kızının yemek yememesi nedeniyle sitem sözcüklerini de eklemeyi ihmal etmedi. Birinci gelen sporcunun 28 yaşında ve kemikli olması, Eda’nın zarif yapısı ve yemek yeme özürlü olmasıyla birleşince ortaya çıkan bu sonuç babayı üzmüştü doğal olarak…
Eğer dedi, bu yıl Güney Kore’de yarışamazsa İsviçre Bisiklet Federasyonu’ndan kızları için yapılan talebi değerlendireceğini ve kızının İsviçre forması altında yarışacağını anlattı bana, içim sızladı, yitip giden nice değerlerimiz, göçüp giden nice beyinlerimiz gibi, değerli sporcularımızda birer birer gidiyordu ülkemizden. İçimden Eda’nın yarışları kazanarak ülkemiz adına yarışması için dua etmek geldi, tabi, anne baba içinde öyle…
Öğle yemeğinde bol bol sohbet etme şansı bulduk Kaymakam Bey’le ve masamızdaki Nazım Alpman ve Bisiklet Federasyonu eski başkanı Ünal Tolu ile yemekten sonra yapılan ilk birincilerin kupa töreninde konuşan Karabük Vekili’nin spora siyaset bulaştıran konuşmasında bu organizasyonda emeği geçen herkesi kutlayıp adını zikrederken, nedense bu güzelliğin mimarı olan Kaymakam’ın adını söylememesi hem sinirimi bozdu, hem de bu kompleksli insanlar yüzünd 〠浣〠瑰㸢ﱂﱴﱧ潤慬琿洿欠棢攠政汫ⱥ欠棢㬲 6 tContentID
tCategoryID
ClassID 㿿 Priority
Header 㿿 Spot 㿿 SpotImage 㿿 SpotFlash 㿿 SpotVideo 㿿 SpotMusic 㿿 Content 㿿 MemberOnly
Labels 㿿 PostFile en elimizde tutamadığımız değerli yöneticiler geldi aklıma…
Sezar’ın hakkı Sezar’a neden verilmiyordu bu ülkede… Onları kamuoyunun vicdanına bırakarak karıştım kalabalığın arasına yeniden, ekiple bu olayı tartışıp biraz olsun sakinleşirken yapılan bisiklet çekilişine verdik dikkatlerimizi, belediye 5 adet bisiklet hediye ediyordu katılımcılara, böylece hem halkın ilgisini diri tutmak ve kim bilir belki de kazanacak bisiklet talihlisinin oğlu ya da kızının yarışmacı olarak katılmasını sağlamaktı amacı önümüzdeki yıl bu etkinliklere, olması gereken de oydu aslında, halkın katılmadığı, sahip çıkmadığı bir olay başarılı olamazdı.
Az sonra duyduğum bir anonsla start çizgisine yöneldi bakışlarım, Gaziantep’ten Kadir Kelleci sesini duyunca, askerliğimi yaptığım ve çok sıcak insani duygular yaşadığım Gaziantep nasılda gözümde tütüverdi birden, yiğidin harman olduğu yere selam gönderdim içimden.
Dönüş yolunda İsmail Şahinbaş üç sporcu alıp döneceğiz dedi Safranbolu’ya. Hemen sporcuların kaldığı yurda giderek oradan bisikletleriyle birlikte, Aram, Ayris ve Kadir Kelleci’yi alarak koyulduk yola, pür neşe ile geçen yolculuğumuza yağmur ile birlikte Ayris ve Kadir’in sevgi sözcükleri de eşlik ediyordu…
Muhteşem, sıcacık bir ambiyansla geçen yolculuktan sonra vardık Safranbolu’ya, (bizim mekân) Eyvan’da kumanyalarını çıkararak yedikleri yemeğe sıcacık tarhana çorbasını da katık ettik, arkasından Safranbolu manzaralı bir demli çay faslından sonra yolcu ettik onları, yeni yarışlara, yeni maceralara ve biliyorduk ki her yarıştaki birliktelik onları beraber çıkacakları hayat yolculuğuna hazırlayan birer etaptı sanki.
Fotoğraflar: İsmail Şahinbaş