Safranbolu son 10 yıldır kültür turizminin en önemli merkezlerinden biri, Ankara ve İstanbul’a yakınlığının yanı sıra ulaşım kolaylığıyla gündeme gelen Safranbolu, turizmin yalnızca güneş – kum – deniz olmadığını da ispatlayan güzel bir örnek. Safranbolu ile birlikte çevre köylere de ilgi her geçen gün artıyor, tur güzergâhlarına yeni yerler ekleniyor. Bunlardan biri Yörük Köyü.
Safranbolu çıkışından Kastamonu’ya doğru ilerlerken 12 kilometreye gelince Yörük Köyü tabelasıyla karşılaşıyorsunuz. Bu yola sapıp köyün mezarlığını geçtiğinizde görkemli konaklarıyla Yörük Köyü karşınızda. Nasıl Bodrum ününü biraz da Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’e borçluysa, Yörük Köyü’de tanınmasını Birsen ve Kadir Gümüş çiftlerine borçlu. Bu sayımızın söyleşi bölümünü, Yörük Köyü’nde bir gözlemeci açan ve köyün kaderinin değişmesinde önemli bir rol üstlenen Birsen Hanım’a ayırdık.
Birsen Hanım kendinizi tanıtır mısınız?
Ben bu köyde doğdum. Uzun yıllar Safranbolu’da bir bankada çalıştım. Eşim de Ereğli Demirçelik’te çalışıyordu. Emekli olunca köyüme geri döndüm. Hayatım boyunca çalıştığım için evde oturamazdım, bir şeyler yapmak istiyordum. Neticede bir gözlemeci açmaya karar verdik.
Kaç yıl önceydi, nasıl karar verdiniz ve ne gibi tepkiler aldınız?
11 sene önce açtık burayı bu bina köyün kahvesi idi ancak 50 yıldır kullanılmıyordu. Tamamen ahşap tarihi bir bina. Aslında biraz delilikti yaptığımız. O tarihte Safranbolu bile yeni tanınıyordu. Bu köye kimse uğramıyordu zaten, gelenlere de bir kap ayran verecek yer yoktu. Birazda bu eksiklikten hareket ettik. 2 sene resmen bekledik, gelen giden olmadı. Köylülerde biraz garipsediler böyle bir dükkânı. Ancak zamanla, kulaktan kulağa yayıldı dükkânımızın ünü. Reklam falan da yapmadık, zaten öyle bir gücümüz yoktu.
Ve o yıllardan bugünlere geldiniz. Birazda bugünü anlatır mısınız?
Dediğim gibi zamanla ilgi arttı. Bu bina aslında oldukça küçük, 30-35 kişi alıyor. Binaya bitişik yıkık bir ahır vardı, orayı da restore ettik, çok kalabalık olduğunda orayı da açıyoruz. Havanın durumuna göre sokağa da masa çıkarabiliyoruz.
Peki, misafirlerinize neler sunuyorsunuz?
Bizim menümüz standarttır; yöresel gözleme, ayran ve ev baklavası. Patatesliden mantarlıya birkaç çeşit gözleme yapıyoruz ama ana spesiyalitemiz ıspanaklı gözleme. İçinde ıspanak, kıyma ve soğan bulunuyor. Odun ateşinde pişiriyoruz, köy tereyağı kullanıyoruz. Sanırım bizi farklı kılan da kullandığımız her şeyin taze ve doğal olması.
En çok turist hangi aylarda geliyor?
Biz en çok ilkbahar ve sonbahar da yoğun oluyoruz. Yazın bu iki mevsime nazaran daha az turist gelir. Mayıs ayından Ekim sonuna haftanın her günü açığız. Kışın ise sadece hafta sonları açıyoruz. Genelde kültür turları bize uğrar. Hafta sonları bize günde 4 – 5 otobüsün geldiği olur. Elbette bireysel olarak gelenlerde var. Zaten artık köyümüzde turistlere hizmet sunan başka yerlerde açıldı. Biz köy halkı için yeni bir sektör yarattık.
Ben de tam onu soracaktım. Bu köy geçimini nereden sağlıyordu, şimdi durum nedir?
Köyümüz eskiden tarım ve hayvancılıkla geçinirmiş. Sonra gençlerin çoğu büyük kentlere göç etmiş. Köyde 140 hane var ama nüfus kışın 100’e kadar düşüyor hemen hepsi de yaşlı insanlar yazın 150 – 200 kişiye yükseliyor ama neticede artık tarım ve hayvancılık pek yapılmıyor bu nedenle turizm, köyümüz için yeni bir ekmek kapısı oldu.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Ben şunu söylemek isterim, biz misafirlerimize Yörük Köyü’nde geçirdikleri kısa süre içinde azami derecede mutlu etmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Gerek lezzet olarak gerek servis olarak. Hatta oğlum Engin ud çalıyor, eşim amatör olarak Türk Sanat Müziği söylüyor, böylece misafirlerimize zaman zaman minik konserler vermeyi de ihmal etmiyoruz! Ve herkesi bu güzel köyü keşfetmeye ve gözlememizi tatmaya davet ediyoruz…
Yazı: Ahmet Parman, fotoğraflar: İsmail Şahinbaş
Sırtçantam 4. sayı, Nisan 2005