Bir kent sorunu olarak dilencilik, geçmişten günümüze varlığını devam ettirmektedir. Her toplumda benzer biçimlerde karşılaşılan dilencilik olgusu şartlara bağlı olarak artış ve azalma gösterse de, etkileri ve sonuçları benzerdir. Olumsuz şartların dilenciliğe etkilerine en iyi örnek, devrik halifenin hayatı olmalıdır: Abbasi Halifesi Kahir-Billâh, görevinden alınarak gözlerine mil çekilince geçim sıkıntısına düşmüş ve Bağdat sokaklarında yıllarca dilencilik yapmak zorunda kalmıştı. Yine savaşlar dilenci sayısının artmasında büyük bir role sahipti. Ancak normal zamanlarda da dilencilik bir sosyal yara olarak düzeni bozan olaylar arasında ağırlığını korumaktadır.
Dilencilik her çağda ve her coğrafyada toplusal bir sorun olarak devletleri uğraştıran bir meseledir. Geçmişte, Afrika kıtasında dilencilik, başlı başına bir sorun olarak toplumları tehdit etmekteydi. Bilhassa Mısır’ın başkentinde dilenciler, insanları rencide edecek şekilde dilenerek, çevrelerine rahatsızlık vermekteydiler. XVII. yüzyıl başlarında Fransa’nın en gelişmiş şehirlerinden biri olan Paris, dilenciliğin önemli merkezlerinden birisiydi. XIII. Louis Dönemi’nde (1610–1643), Paris dilencilerinin sayısı kırk bini bulmuştu ki, bu rakam, şehir nüfusunun önemli bir kısmına tekabül etmekteydi. 1829’da Fransa genelinde 75 bin kayıtlı dilenci barınmaktaydı. İngiltere’nin başkenti Londra’da yaklaşık olarak aynı dönemlerde dilencilik öylesine büyük bir sorun haline gelmişti ki, devlet tarım arazilerini ıslah ederek dilencilere dağıtma kararı almış, böylece dilenciliği önlemeye çalışmıştı.
Osmanlı Devleti’nde de dilencilik devlet için öncelikli meselelerden birsiydi. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren İstanbul halkı için tehdit oluşturmaya başlayan dilencilik, sonraki asırlarda adeta çözümsüz bir sorun haline gelmişti. İstanbul dilencileri şehrin dilenmeye en elverişli yerlerini mekân tutarak faaliyetlerini sürdürmekteydiler. Gelip geçenlerin sevaba sığındıkları yerlerin başında gelen camilerin önleri, kalabalıkların kullandığı köprüler ve cenaze definleri esnasında insan trafiğinin yoğunlaştığı mezarlıklar dilencilerin en çok ilgi gösterdikleri mekânlardandı.
XVIII. ve XIX yüzyıllarda İstanbul için adeta bir kâbus haline gelen dilencilik günümüzde de başta büyük şehirler olmak üzere kentlerin ciddi sorunları arasında yer almaktadır. Bu yüzden çağdaş devletlerin çoğu gerek kendi dilencileri gerekse yabancı dilencilerle mücadele etmektedir. Ancak bu mücadelenin başarıya ulaşma şansı yok denecek kadar azdır. Çünkü ülkemizde ve dünyada yoksulluk ne yazık ki giderek artmaktadır. Yoksulluk arttıkça dilenenlerin sayısında da artış olması kaçınılmazdır. O halde asıl mücadele edilmesi gereken konu yoksulluktur. Bu takdirde dilencilikle mücadeleden bir sonuç alınması şansı yükselebilir. Ancak bu dahi dilenciliği ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Çünkü dilenciliği körükleyen temel unsu 〠浣〠瑰㸢ﱂﱴﱧ潤慬琿洿欠棢攠政汫ⱥ欠棢㬲 6 tContentID
tCategoryID
ClassID 㿿 Priority r olan gelir dağılımındaki adaletsizlik bütün heybetiyle ortada duruyor.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik ortadan kaldırıldığında bu defa dilenciliği bir kazanç aracı olarak gören ve dilencilerin sırtından geçinen kesimlerin etkisiz hale getirilmesine ihtiyaç duyulacaktır. Bu aşamada çeşitli müeyyideler devreye sokularak sonuç alınmaya çalışılabilir.