Yeni bir heyecan, yeni bir macera daha! Bu kadar koşuşturma arasında sırası mı şimdi? Boş işler bunlar, zaten kriz var diyenlere inat yine yeniden yollara düştüm. Bu seferki rotamız Kartalkaya’da yoga inziva kampı…
Heyecanlı bir bekleyişle yola çıkacağım günleri sayıyorum. Hâlbuki okumam gereken o kadar çok kitap makale, tamamlamam gereken işler var ki. Her şeyi geride şehirde bırakarak doğanın huzurlu kollarında kendimi bulmak için sabırsızlanıyorum.
Yoga denince aklıma ne geliyor sorusunu soruyorum kendi kendime. İçimden; sessiz sakinliğin içinde, dinginlik, durup akışı izlemek, tüm hırslarından arınmak, sadece izlemek geliyor. Yogaya başlama nedenim; kendimde yoga yapma ihtiyacı hissetmem. Evet, bu bir ihtiyaç nefes alma, yemek yeme, su içme, okul, iş ve hayat koşturmaca gibi. Monoton hayattan o kadar bunalmıştım ki belki biraz nefes alma isteğiydi, belki de kaçıştı benimkisi.
Peki, yoga denince sizlerin aklına ne geliyor sorusunu bu kez inziva öncesi yoga hocalarımızdan olan Nihal Aybalık ve İnci İnal’a yöneltiyorum. Gelen cevap sizlere biraz ilginç gelebilir; 2004’te Gülsüm Baydar Hoca ile 12 kişilik grupla başlayan maceralarına, kurs bitiminde 2 kişi olarak devam etmişler. O zamanlarda yoga Türkiye’de yeni yeni tanınıyormuş. Hocalar araştırarak, çok zorlanarak eğitimler buluyorlar ve buldukları her eğitime bitmek bilmeyen bir yoga sevdası ile katılıyorlarmış.
2010 yılında yoga hocalığına başlamışlar ve maddi bir çıkar gütmeden bugüne kadar devam etmekteler. Tabii ki ahretlik dostluklar kurmuşlar aralarında. Yoga ile kendilerini bütünlediklerini düşünüyorlar. Yogayı; ‘kendin olma, uyumlanma, dinginleşme, ruhunu dinleme, seni sarsan olaylardan etkilenmemeyi öğrenme’ olarak ifade ediyorlar. Hele hele Nihal Hoca’nın bir macerası var ki özel bir yer alıyor. Daha 36 yaşında girdiği menopoz ve onun getirdiği sıkıntılardan yoga sayesinde aşmış. 40 yaşında yogaya başlamış ve 2 ay sonra hormonal dengesine kavuşarak regl dönemine geri dönmesi, yoganın insan hayatına verdiği anlam ve değeri bizlere anlatmaktadır. Kendi deyimi ile “yogaya başlamadan önce ve sonraki ruh halini gece ve gündüz gibi net bir şekilde açıklayabildiğini” dile getiriyor. Sonrasında kontrole gittiğinde doktorları “ne yapıyorsan aynen devam et” şeklinde tavsiyede bulunuyorlar.
Ankara’da alınan ilk özel eğitim ve devamındaki eğitimler, yılların verdiği deneyim ve tecrübelere rağmen hala ilk günkü aşkı içlerinde yaşamaları beni çok etkiliyor. Yoga hakkında konuşurken gözlerinde gördüğüm heyecan ve mutluluk tarif edilmez, yaşanır. Beden zihin ve ruh birlikteliğinin verdiği hazzı hiçbir şeye değişmemeleri, halen yolculuğun devam ettiğini söylemeleri, dört yaşındaki bir çocuktan bile bir şeyler öğrenmeye çalışmaları, o amatör ruhu ala taşımaları ve oldum tamam diyen egolu hocalara inat mütevazilikleri ile kendilerini göstermekteler. İyi ki sizinle yogaya başlamışım dedim kendi kendime…
Şimdi biraz da yoganın tarihçesine bakalım: Yoga 5 bin yıldan bu yana Uzakdoğu’da yapılıyormuş. Dünyaya yaygınlaşması ise 2000’li yıllara denk geliyor. Kelime anlamı ‘bağlamak, birleştirmek’ anlamına gelen yoga, kökeni Hindistan’a dayanan bedeni güçlendirip yola sokmak, zihni ise dinginleştirip odaklayarak meditasyona hazırlamak amacıyla tasarlanmış olan kadim bir sanat ve bilim dalı olarak ifade ediliyor. Batıda uygulanan yoga alıştırmalarının çoğu hatha yoga. Hatha yoga duruşlar (asana olarak bilinen), nefes alma teknikleri (pranayama olarak bilinen ), bilinçli gevşeme (pratyahara ve dharana olarak bilinen) ve meditasyonu (dhyana olarak bilinen) kapsar. Yin yogayı ise İnci Hocamızın ağzından dinliyoruz “Yoganın YİN tarafı dengeyi temsil eder. Eklem ve bağ doku üzerinde etkilidir. Beden üzerinde meridyen teorisi ile çalışır. Poz içinde aktif kasları pasif yaparak yoğunluğu hissettiğimiz sınırda kalarak, pozun etkisinin eklem ve bağ dokuya inmesini hedefler. Poz içinde Uzun süreli 3-5 dakika hareketsiz kalarak, hareketsizlik içinde bloke olmuş duygularla nötr tarafsız kalarak, yüzleşme fırsatı verir. Yin yoga bize sabrı öğretir, Kendimizle yüzleşme fırsatı verir” şeklinde anlatır.
Veeeee beklediğim zaman geldi artık! Ben yollardayım. Yoğun ve keşmekeş Ankara trafiğinden Bolu’ya doğru yol alıyoruz. Bu arada ön koltuğu kaptığımı söylemeden geçemeyeceğim. Çok da severim ön koltukta yolculuğu…
Bolu’ya yaklaşmamız ile bir sis bulutu sarıyor etrafımızı, arkasından hafif bir yağmur. Sis sanki bulutlarda uçuyor hissi yaratıyor bende, bulutların üzerinden aşarak yolumuza devam ediyoruz. Dışarıdaki puslu havaya rağmen içimiz kıpır kıpır alabildiğine bahar alabildiğine bahçe.
Ana yoldan çıkıp dağ yoluna döndüğümüzde ateş böcekleri karşılıyor bizleri. Önümüze çıkan ateş böceklerini geçerek göl manzaralı orman içindeki kalacağımız otele ulaşıyoruz. Arabadan inmemizle dağ kokusu, orman kokusuna karışarak karşılıyor bizi. Bu kokuları derin bir nefesle içimize çekerek rahatlıyoruz. Asil rahatlamamız ise aya selam ve ‘omm’ denizi olduğunu bilmeden. Otele yaklaşırken ördek seslerini duymak mutlu ediyor beni. Sevgili oda arkadaşıma “bak ördek sesleri geliyor” diyorum Seba ise onların kurbağa sesi olduğunu ördeklerin bu saatte dolaşmayacağını hatırlatıyor. Kendime gülüyorum elimde olmadan.
Akşam yemeğinin ardından çember oluşturup el ele tutuşarak kendimizi tanıtıyor ve yoga maceramızı anlatıyoruz. Ardından gelen arka arkaya birbirimizi takip ederek söylediğimiz ‘omm’ sesi ile hafifliyoruz. Sanki bulutların üstüne çıkmak, gibi bir şey kendi sesinin ve diğerlerinin sesleri arasında olması, uçsuz bucaksız denizlerde yol almak gibi, mutlaka denenmeli.
İkinci gün sabah altında kalkış (evet şaka değil). Akşamki yogadan sonra sabah altıda kalkıp bilinçaltına ufak bir yolculuk ile içimizde tuttuğumuz, bize ağırlık veren blokaj ve yüklerden kurtulmak için dinamik meditasyon yapıyoruz. Hemen ardından bir buçuk saatlik hatha yoga ve sonrasında yapılan enfes bir kahvaltı ile kendimize geliyoruz. Bu arada sessizlik yogasındayız. Konuşmak yasak ki bu da bize doğayı ve sessizliği dinlemeyi, doğa ile bir olmayı sağlıyor. Doğa da ufak gezinti ve göl manzarasında kendini dinleme ve hocaların söylediklerini düşünme fırsatı buluyoruz. Hocaların “Kimsin sen, özüne dön ve beynin yerine kalbini dinle” sözleri üzerine düşünüyorum. Bizler her şeyi beyinle yöneteceğimize o kadar çok inanmışız ki kalbi yok saymışız. ”Bırakmak” diyor hoca “her şeyi bırakmak yükleri kimlikleri vb” hâlbuki üstümüzdeki mahalle baskısı o kadar ağır ki arka arkaya emirler veriyor: “oku- is sahibi ol, kariyer yap-evlen-doğur-torun bak-öl.” Sakin! Bu döngüden çıkma yoksa kurtlar yer seni. Tüm bu baskılara rağmen bırakmak ilginç değil mi? Yüklerinden kurtulan insan özgür insan biliyoruz ama hayatımız boyunca kazanmadığımız paraları bankalara ev vb kredileri ile hibelerken bu ne kadar mümkün ya da ne kadar mantıklı. Bir ömür karşılığı bir ömür veriyoruz.
Sabah meditasyondaki izlenimlerini anlatıyor arkadaşlar ‘Beni ben yaptınız’, ‘Kendimizle kucaklaştık’ şeklinde özetlenebilir. Benim izlenimim ise diz kapağı ve boyun kısmında ağrıların başlaması (normalde de boyun ağrıları olur) ve meditasyonun devamında parmak uçlarından ağrının aktığını hissetmem oluyor. Bir hafifleme yaşıyorum. Meditasyon bir de çıldırma kısmı var. Bütün yasaklara rağmen içinden geldiği gibi davranmak, ardından üzerimizde biriken enerjileri sıyırmak, vücudu silkelemek ve son olarak da anda donmak bedenin yüklerini atıp yeniden yapılanması için fırsatlar vererek meditasyonu tamamlıyoruz.
İlginç bir tecrübe oldu benim için. Bu çalışma ile ilgili hocaların yorumu; “ağrıyan yerimiz benimle ilgilen diyor. Kendimizi ihmal ettiğimizin bir göstergesi oluyor. Kendimizde görmezden geldiğimiz ne varsa karşımıza çıkıyor ve ilgilenmemiz için bizi zorluyor. Bu yüzden imdat diyen yerlerimize kulak vermemiz gerekiyor” diyor. Bu arada sabah yapılan meditasyonun açıklaması Nihal Hoca’dan geliyor. Dinamik meditasyon, bir çeşit arınma ve temizliktir. Tükendim dediğin anda yeniden doğusun bir göstergesidir. Teknik açıklaması: Vipassana, kendi kendini gözlemle gelen bir kişisel dönüşüm yoludur. Beden ile zihin arasındaki derin bağlantı üzerinde odaklanır. Bu bağlantı, bedenin yaşamını şekillendiren ve zihnin yaşamına da sürekli bağlı olan ve onu koşullanan bedensel hisler üzerine disiplinli bir şekilde dikkatin yoğunlaştırılması ile doğrudan deneyimlenebilir.
Bu gözlem temelli, kendini keşif yolculuğudur zihin ve bedenin ortak kökenine giden ve zihinsel kirliliği eriterek dengeli, sevgi ve şefkat dolu bir zihinle noktaların. Namaste şeklinde oluyor.
Sonraki etkinlik meditasyon olarak geçiyordu güya tam ‘ufff’ yine mi yorulduk çok monoton diye aklımızdan geçerken yolunu şaşıran üç kişi bastı salonumuzu. Meğer hocalarımızın bize bir sürpriziymiş. Sıkıcı hava birden kahkaha yogası ile neşe ve mutluluğa dönüyor. Bir de kahkaya yogası ardından yapılan çocuk yogası için Seba’ya yapılan sürpriz (Seba Mirzatürkmen sevgili oda arkadaşım o kadar çok emek verdi ki bu inziva için bir defa gocunmadan o kadar is güç ev arasında bir de bu islerle uğraştı ve bize çok güzel bir inziva hazırladı iyi ki varsın Seba’ciğim), Seba için hazırlanan sürpriz ise hepimiz çocuk kılığına girip birçok yaramazlık yaparak burnundan getirdik. O ise işine olan saygıyı bozmadan hepimiz ile tek tek ilgilendi bizim ise içimizdeki haylaz çocuk dışarı çıkmıştı sanki uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim.
Son gün yine sabah altıda kalktık. Dünün yorgunluğu ve ağrıyan yerlerimize rağmen salonumuza inip yogaya devam ediyoruz. Sabah yapılan yoga ile ağrılarımızın geçtiğini ve enerji dolduğumuzu hissediyorum. Arkasından yaşanan savasana (yoga sonrası ceset şeklinde yatarak akışa bırakmak) birçok arkadaşımızın ağlama sesleri ile irkildik. İnziva işe yaramıştı. Tuttuğumuz yüklerden kurtuluyorduk. Bu yoğa sonrası yapılan kahvaltı ve son olarak yüz yogası ile gençleşerek yola çıkmaya hazırlandık aklımız ise orada kaldı. Bu yeşilliği huzuru hiç bırakmak istemedik. Ama gel gör ki bahsettiğim zorunluluklar bizi çekiyordu malum hayat gailesi.
Öğleden sonraki maceramız, yin yogayı tecrübe etmemiz oluyor. Beden arınması vücudumuzdan gecen meridyenlerin aktif hale getirilmesi, vücudumuzun gevşemesini ve kapalı kanalların açılmasını sağlamak diye özetleyeyim malum her şeyi anlatamam. Gelin yasayın.
Metin ve fotoğraflar: Nergiz Belen
28.09.2019
Kaynak: Worby C 20012 Her yönüyle yoga arkadaş kitapevi