Üniversiteli olduğum yıllarda – ki bundan neredeyse 15 yıl önce Türkiye’de henüz inter – rail fırtınası bu denli şiddetle esmeye başlamadan önce, üç arkadaş Ankara’dan yola çıkıp Avrupa’nın pek çok yerinde, bitli turist misali dolaşmıştık. Bu gezi bize imkânsız görünmemişti ama yurt dışında konuştuğumuz pek çok yabancı bizi çok yadırgamış “Aa demek siz Türk’sünüz, çok şaşırdık” demişti, daha da yetmezmiş gibi Viyana’da Stephanplatz’ın göbeğindeki dondurmacı “yok Türk değilsinizdir” deyip durumu iyice içinden çıkılmaz hale getirmişti.
Anlaşılması çok güç değil elbette, 1990 da bu tür gezilere çıkan Türk gençlerinin sayısı gerçekten fazla değildi. Neyse ki bunun üzerinden ne sular aktı da memlekette ne çok değişti de, kimse Türk gençlerini Avrupa sokaklarında yürürken görünce şaşırmıyor artık. Ama bu arada, bu tür gezilere katılanların anlattıkları ile kendi gezimizi karşılaştırdığımda, bu gezilerim eskiye oranla daha pahalı olduklarını fark ettim, yanılıyor muyum bilmiyorum. Bir bilene sormalı. Yıllar öncesine dair bu gezi aklıma neden mi geldi, evde duran ama bir türlü ilgilenmeye fırsatım olmayan kitapları karıştırırken bir kitap çarptı gözüme: Bir Bilet Al.
Ne büyülü değil mi? Şimdi evden çıkayım gideyim bir bilet alayım ve hiç tanımadığım bir yerde ineyim otobüsten diye azcık düşündüm. Tabi, geçen sayıda yazdığım gibi neredeyse hiç seyahat etmeyecek kadar evcimen biri olduğum için böyle yapmak yerine, kitap okumaya başladım (Bu arada giderek yaşlandığım da ortaya çıktı, baksanıza gençken inter – rail falan epeyce gezmişim). Bir Bilet Al, Gizem Altın’ın ilk kitabı. Gizem Altın bu kitabı yazarak Türkiye’de de bir ilki gerçekleştirmiş: İnter – rail’i kullanarak bir ay boyunca, Avrupa kentlerinde dolaşan bir Türk genci, bu vesileyle bu yolculuğa çıkacak olanlara ufak tefek ipuçları da vermiş.
Gizem Altın’ın akıcı ve samimi anlatımı, onunla yolculuğa çıkmaya karar verenlere (kitabın kapağını şöyle bir aralamak bile yeterli bunun için) çok çarpıcı bir dünya sunuyor. Yolculuğun ilk gününde, bir Yunanlının evine konuk oluyor onunla birlikte ve ardından, sabah kahvaltısını Fransa’da ki üzüm bağlarına bakan bir tren kompartımanında yapıyoruz. Kimi şehirlerde aşık olup kimi şehirlere de aşık olarak devam ediyor yolculuk…
Herkesin başına geldiği gibi, kredi kartınızı kaybediveriyorsunuz bir sokak arasında… Şimdi ne yapmalı, metroda flüt mü çalmalı… Gizem Altın kendisi ile yapılan bir röportajda çok mütevazı bir yanıt vermiş: “Bu kitabı yazdım, umarım size yola çıkacak cesareti verebilirim. Doğrusu bu ya ben bile eski günleri özledim kitabı okuyunca, genç olmak ve yollarda olmak varmış…” Bir Bilet Al’ı genç çocukları olan anne ve babalara özellikle öneriyorum, kim bilir belki bu kitabı okuyunca, gidip çocuklarına bir inter – rail bileti alırlar. Onlar da bir bilet alırlar ve hayatları değişir.
Çanakkale Geçilmez
Kulağımdan gitmeyen bir türküyü mırıldanıyorum bugünlerde bir kez daha “Çanakkale içinde…” 18 Mart yaklaşırken incecikten bir sızı kaplıyor yüreğimi, onlar gencecik yaşlarında vatan için toprağa düşen vatan evlatları… Onlar için ne yapsak az kalır gibi geliyor biryandan da bana. Geçen yıl, ilk kez, Gelibolu’ya gitme olanağı bulunca, daha derinden yaşadım orada bütün bu duyguları.
Şimdi milli parklar bünyesinde yer alan Gelibolu cepheleri, insanı hala ürpertecek kadar taze. İnsanda şimdi bile savaş çıkacakmış duygusu yaratacakmış kadar gerçek. Savaş alanı içinde yapılan 1972’de Çanakkale Harp Hatıraları Müzesi olarak ziyarete açılan müze savaşın soğuk yüzünü, Ağustos’un en sıcak gününde bile müzeyi gezenlerin yüzüne vuruyordu. Bir de Alçıtepe Köyü’nde buraya gelenlerin “Son Çanakkale kahramanı o dur, dedelerimizin, dedelerimizin babasının, büyük amcalarımızın, büyük büyük dayılarımızın özel eşyalarını, bunca yıldır ‘sanki bir gün çıkıp geleceklermiş gibi’ özenle saklamış ve onların bize ulaşması için koca bir yaşamı, kendi yaşamını harcamış” dedikleri Salih Mutlu’nun müzesi vardı. Kısa süreli bu gezide göremediğim pek çok başka yer de vardı, keşke yanımda bir rehber olsaydı dedim dönüşte ve gelince Talha Uğurel’in hazırladığı ÇANAKKALE SAVAŞLARI ve GEZİ REHBERİ’ni gördüm. Bir daha ki sefere gidişte yanımda olacağı için pek memnunum. Gitmediyseniz gidin, giderken de yanınızda bir gezi rehberi bulunsun…
Yazı: Sevengül Sönmez
Sırtçantam 3. sayı, Mart 2005