BEYŞEHİR

Güzel bir kadın yaşanması gereken… Eminim bir kadına benzetilen çok şey vardır hayatta, yazımda, şiirde… Kadın herkes için bir anlatımın dayanılmazlığıdır. Beyşehir’e girdiğim an dedim: İşte bu şehir benzetilmesi gereken bir kadına.

Öyle bir kadın ki bu, coğrafi konum itibarıyla Akdeniz Bölgesi’nin Göller Yöresi’nde ve Orta Toroslar’ın arkasındaki yayla çanağında kondurmuştur gamzelerini. Öyle bir gamze ki bu tek yanakta ve güldü mü bütün dünyayı içine alacak sanırsınız.

Öyle bir kadın ki, Toros sıradağlarına savurmuş saçlarını rüzgâra karşı. Öyle bir savurma ki bu umarsızca, belli ki hayat hep gülmemiş yüzüne, çok acılar çekmiş yıllar yılı. MÖ 7 binli yıllara kadar uzanan tarihinin bütün acılarını sıkıntılarını hepsini savurmuş sanki dağlarının eteklerine. Dağlar ise yılların verdiği ıstırapların özürünü diler gibi toprakları verimleştirmiş ve yeşile bürümüş dört yanı.

Bu yeşil için soğuk sular ikram etmiş Beyşehir halkına bütün cömertliğiyle.

Bir kadın düşünün ki masmavi gözlerine derinden bakınca âşık olmamak mümkün değil.

Masmavi gözler, uçsuz bucaksız okyanuslar gibi derin ve serin. İçinde barındırıyor sevgiyi bu derinlik. Yıllar yılı Beyşehir’de yaşayan kadınların gözyaşlarını biriktirmiş içine ve şimdi bu gözyaşlarıyla besliyor insanların kalplerini ve balıklar ikram ediyor en güzelinden göl balıklarını.

Beyşehir halkı baktıkça bu masmavi gözlere, büyütüyor içlerindeki derin sevgiyi besbelli.

Viranşehir isminden Beyşehir ismini alıncaya kadar geçen tarih, hatta Beyşehir’den bu güne kadar geçen süreç kadının tüm vücuduna tek tek özenle işlenmiş sanki.

Öyle bir kadın ki vücudunun her bölgesi bir efsaneyi anlatıyor.

Bu vücudun kalbine de Türklerin gerçekten övünmeleri gereken nadir bir eser olan Eşrefoğlu Camii yerleşmiş. Anadolu’daki ahşap direkli camilerin en büyüğü ve orijinali olan Eşrefoğlu Camii’nin anıtsal taç kapısı, tamamen ceviz ağacından, oymalı ve çatmalı tutkalsız yapılmış minberi, çinili mihrabı ile yaklaşık 700 yıldır içinde barındırmış tarihini.

Zaman zaman onarım görmüş olmasına rağmen yer yer bozulmalar görülmekte ahşap yapıda ve çinilerde. Eminim İl Kültür Müdürlüğü gereken hassasiyeti gösterecek ve daha fazla yıpranmasına izin vermeden onarım için alacağı bir kurul kararıyla bir proje hazırlayacaktır bu eşsiz caminin ahşap yapısını, çinilerini koruyabilmek adına.

Eflatun Pınarı, Fasiller Anıtı, Heraklis Lahdi, isimsiz türbesi ve daha birçok tarihi eser bu eşsiz kadının vücuduna tek tek işlenmiş sanki.

Ancak bir taş köprü var ki, ayrı bir endam katmakta kadına. Sanki attığı her adımı ayrı bir asaletle taşımasına yardımcı olmakta. O alım o cazibe şehrin kuzey güney yönünde uzanmış ve 15 tane göze sahip, göze hoş geldiği kadar ruhu da okşamakta…

Beyşehir ve çevresi tarihi eserler bakımından çok zengin, Siyasi kültürel ve ekonomik alanda hareketlilik tarihi eserlerin oluşmasında önemli rol oynamış. Türk-İslam kültürü rahatlıkla görülebiliyor. Tarihin yanında doğal güzelliğini de Beyşehir gölüyle süslemiş hiç bıkıp usanmadan.

Bütün bu güzellikler 14 Ağustos günü, ışık, doğa, tarih kokan Beyşehir’de Selçuklu Fotoğraf Sanatı Derneği-Fotosel’in, Beyşehir Belediyesi ile birlikte düzenlediği ‘2. Beyşehir Fotoğrafçılar Buluşması’nda fotoğrafa konu oldu. Yurdun yine dört bir yanından katılan fotoğrafçılarla ve aynı yürekle, aynı heyecanla paylaşıldı.

Başta Beyşehir halkına olmak üzere Fotosele ve sevgili Reha Bilir’e verdikleri emek, gösterdikleri dostluk için teşekkür ediyorum.

Ve eklemeden geçemeyeceğim önümüzdeki sene düzenlenmesi planlanan ‘3. Beyşehir Fotoğrafçılar Buluşması’nı aynı heyecanla bekliyorum.

Metin ve Fotoğraflar: Füsun Demiray

25.12.2010