MÖ 281 yılında kurulan Akropol, dağ tepesinde korunaklı bir konumda. Havza yerine dağın üstüne kurulmuş olması, insana dönemin işgallerini ve köle gücünün kullanılışını hatırlatıyor. Bergama antik şehrinin tiyatrosu, bilinen en dik antik yamaç tiyatrosu. Seyirci koltukları çok iyi korunmuş. Taş koltuklardan birine oturup kendinizi antik çağda hissetmek, etrafınızda şortlu turistler yerine togalı seyircilerin oturduğunu, ve Sofokles’in bir eserinin dev maskeli oyuncular tarafından oynandığını hayal etmek keyif verici. Karşınızda ise uçsuz bucaksız yeşil bir ova…
Bergama’da, Efes antik kentindekine benzer yamaçevler görmek mümkün. Yamaçevler halı gibi zevkle tasarlanmış harika mozaik tabanları, avlulu havuzlu odaları, ve rengarenk duvarları ile dönemin ileri gelenlerinin yaşamlarına insanı daha da yaklaştırıyor. Ayrıca genelde taş rengi olan kalıntıların aslında ne kadar renkli olduğuna dair bir ipucu veriyor… Mesela gördüğünüz çoğu mermer büst zamanında renkliymiş.. İyi korunan alanlardan biri de Gymnasion olarak bilinen, günümüzün okul, sosyal merkez, ve spor salonu işlevlerini gören, gençler için yapılmış eğitim alanları. Buralarda egzersiz yapılan alanları, koşu pistlerini, banyo ve tuvaletleri görmek mümkün.
1878’de Alman arkeolog Carl Humann tarafından başlatılan kazı ile Bergama’nın en iyi korunmuş ve harika bir sanat eseri olan Zeus Sunağı, hükümetle olan anlaşma sonucunda Berlin’e taşınmış, ve sunumu için özel olarak yaptırılmış Berlin Bergama Müzesi’nde sergilenmektedir. Bu muhteşem eserin yokluğuna rağmen Bergama’da görmeye değer bir çok başka şey var.
Asklepion, ilçe merkezine yürüme uzaklığında. Gerçek bir Bargamalı gibi yürüyerek gidiyorsanız kutsal yolun sonunda vardığınız Asklepion, MÖ 4. yüzyılda sağlık merkezi olarak kurulmuş, ve dönemin ünlü doktorları burada yetişmiş. Hem fiziksel hem ruhsal tedavi yapılan Asklepion’da uyku odaları, yeraltı tünelleri, ve bir çok havuz mevcut. Duyduğuma göre tünellerde haşhaş koklayan hastalar, tünel çıkışındaki rüya odalarında uyuyarak tedavi oluyormuş. Gördüğüm en ilginç antik kalıntılardan biri olan Asklepion’da ayrıca tıbbın sembolü olan iki yılanın bulunduğu sütunu görmek mümkün.
Bergama İlçesi’nin merkezindeki etkileyici yapılardan biri de Kızıl Avlu denilen Bazilika. Kırmızı tuğladan yapılmış devasa bazilika, Roma İmparatorluğu tarafından Mısır tanrıları adına inşa edildiği için, taşlarda Mısır usulü figürinler görülüyor. Anadolu’da Mısır tarzı motifler görmek beni çok şaşırttı ve sevindirdi. Bergama’da mutlaka görmeniz gereken bir diğer yapı da Bergama Müzesi. Geçtiğimiz yıllarda restore edilen müzede civardaki antik şehirden çıkarılan anıtlar sergileniyor. Sular altında kalmak üzere olan Allainoi termal kentinden çıkarılan ünlü heykel ile Zeus Sunağı’nın gerçek boyuttaki detaylarını görmek mümkün. Özenle düzenlenmiş, çok güzel bir müze.
Bergama İlçesi, özellikle de Kızıl Avlu civarı, dar sokakları, eski evleri, renkli duvarları ile harika bir yer. Turistlerin çoğu otobüsle gelip doğrudan harabelere çıktığı, geziden sonra da tekrar otobüse binip ilçe dışındaki büyük restoranlara yemeğe gittikleri için ilçe halkı turizmden kar edememekten şikayetçi. Ama yerel kültürle ilgilenen turist için etnik yapısı bozulmamış Bergama İlçesi’nin Arnavut kaldırımlı, dik, labirent gibi dar sokakları çok çekici. Cumartesi günleri kurulan pazarın da çok güzel olduğunu duydum. Eski bir Rum evinde, güzel halılar ve zevkli bir mekanda kalıp sabahları terastaki asmaların altında Kızıl Avlu’ya karşı harika bir kahvaltı etmek isteyenlere Ersin Bey’in işlettiği Odyssey Konuk Evi’nin öneririm. Burada hem çok iyi vakit geçirebilir, kolayca görülecek mekanlara ulaşabilir, ve ortak kütüphaneden faydalanarak Bergama hakkında bilgi edinebilirsiniz. Önceden rezervasyon yapmanızı öneririm çünkü konuk evi arkeolog ve sanatçıların da favori mekanlarından. Çok özel bir yer olan Bergama’yı ziyaret etmenizi ve ilçede mutlaka bir gece geçirmenizi diliyorum…