Benim Bir Kartalım Var

Saros Körfezi adalarında dalmaya gidiyorduk. Kimsenin yaşamadığı, askeriyeye ait adaların semalarında her zamanki gibi binlerce martı çığlık çığlığaydı. İstenmediğimizi anlamıştık ama umurumuzda değildi. Su berraktı, görüş mesafesi iyiydi. Şnorkel ve paletlerimle suya atlamak için can atıyordum.

Biraz ileride suyun içinde bir şey gördük. Hafifçe çırpınıyordu. ‘Yavru martı mı?’ diye bağırdım babama, kıçtan takma motorun gürültüsünü bastırmaya çalışarak. Babam başını iki yana salladı, martı olamayacak kadar koyu renkliydi ve suya batmamak için çırpınıyordu. Kaptan babamın usta manevralarıyla yanına gidince bunun yırtıcı bir kuş olduğunu gördüm. Elimi uzatınca canının son kırıntısıyla kendini korumak için gagasını açtı. Isırılmamak için plaj havlusunu üstüne attım ve sudan çekip çıkardım.

Dalışı falan unutup eve gittik. Çok yorgun gözüküyordu kartalım. Yol boyunca “dayan, ne olur dayan” diye diye fısıldadım kulağına. Mavi göklerde yine kanat çırpacağına söz verdim. Çocuklarına uçmayı öğretecekti uçurum kenarlarında. Daha yenecek bir sürü tarla faresi ve tavşan vardı. Dayan…

Eve gittik ve duru suyla yıkadık kartalımı. Bahçede derme çatma bir kümes kurduk, içine bir tünek astık. Yemek yemiyordu, su içmiyordu. Daha önce yuvadan atılmış çok kuş bakmıştık. Kuşlar yemez içmezlerse ölmeye yatardı. Sonra kurtarılmazdı.

National Geographic’de görmüştüm, ince bir sopanın ucuna et takıp yırtıcı bir kuşu beslediklerini. Bryan uçtu gitti, kasaptan et ve ciğer alıp geri döndü. Yakaladık kartalımı, güçsüzdü, karşı koymadı. Babam zorla açtı ağzını, ben sopayla boğazından aşağı ittim ciğeri. Zorla su içirdim. Hep konuştum kartalımla.

Üç gün baktık kartalıma. Üç günün sonunda tüneğine koyduğumuz etleri kendi yiyordu artık. Elimizi kafesten içeri sokmaya görelim, kanatlarını açıp hemen saldırıyordu elimize. Canavar olmuştu, canavar! Mutluluktan içim içime sığmıyordu.

Kartalım güçlenince mavi göklere saldık onu, söz verdiğim gibi. İlk gün kulağına fısıldadığım gibi. Şimdi kartalımla aynı mavi göğü paylaşıyoruz. O, uçurum kenarında yavrularına uçmayı öğretiyor.

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş