Benden Selam Söyle Anadolu’ya

Romanda da belirtildiği üzere yaşananlar bir fırtına ve hatta bana göre bir hortum ve bu kitap gençler yaşananları çırılçıplak görsün diye yazılmış ama ne çare…

Altı çizilecek o kadar çok satır var ki bu kitapta ve altı çizilmiş o kadar çok an, duygu, haksızlık, anlamsızlık, adaletsizlik vs. vs. vs… Yaşananları kitabı okurken, bizler kaldıramıyor, soluksuz kalıyor, mimiklerimiz hangi şekle gireceğini şaşırıyorken, peki ya bunu yaşayan karakterler? Onlar bunca şeyi yaşadıktan sonra, bizlerin duyarsızlığı karşısında hayatta olsalar ne düşünürler.

Bakın kulak verin neler diyor Manoli Aksiyotis’in anıları. Neler fısıldıyor kulağımıza, görmemiz için bir şeyleri, hissederek uyanmamız ve kalkmamız kendi düzenimizi hayata bakışımızı değiştirmemiz için. Dinleyin bakın, okuyun demiyorum çünkü artık okumak kelimesi bile çoğumuza külfet geliyor…

– Kafasını biraz olsun çalıştırmak zahmetine katlanmayıp da omuz silkenler, aslında büyük bir suç işliyor! Ve sen Aksiyotis, sen daha suçlusun… Sanıyor musun ki tarihi yapanlar hükümet adamlarıyla generallerdir! Gözlerini yumar, kulaklarını tıkarsan onların uçuruma doğru ittikleri bir tekerlek olup çıkarsın. Ama sen böyle aciz bir alet değilsin ki Manoli, Halk’sın sen Halk! Ve olayları değiştirebilmek için,anlamak zorundasın!”

 

****************

“- Güneşi gece yarısında aramaya kalkışmak boşunadır Manoli!”

****************

“- Annesinin, dedesinin, ninesinin adlarını umutsuzca haykıran bir çocuk koşuyordu, yanım sıra. Uygun adım yürümeye çabalıyordu benimle, bütün varlığını gölgeme bağlamıştı. Bir an geldi aştım onu, yalvaran sesle haykırdı arkamdan: Ne olur beni bekle amca! Korkuyorum ben! …Nine! Dedeeeee!

****************

“ Ve o zaman binlerce insan, bir sürü gibi, denize attı kendini! Simsiyah kesildi su. Birbirlerinin saçlarına, boyunlarına yapışıyor ve bir arada boğuluyorlardı. Savaş gemilerine asılanlar vardı; ya kaynar su döküyorlardı üzerlerine gemilerden, ya da kafalarına demir çubuklarla vuruyorlardı…”

Ve daha altı çizilecek yaşanmaması gereken ve neden yaşandığı anlaşılmak istenmeyen, kabul edilemeyen birçok anı bu kitapta.
 

Bir dönem yaşadılar, savaştılar bir gün önce dostum dedikleri ile. Ama niye savaştıklarını anlamadılar. Hâlbuki neden belli, tek dokunuş ve domino taşları birbirine çarparak tek tek düşüyorrr… Bir günde değişti her şey. Canavarlar kurulu toplandı, hani şu hala belirli dönemlerde toplanan ve hala üzerimizde söz sahibi olan kurul. Ve bu mevcut olan ve arkamızdan gelen gençlik ile üzerimizde söz sahibi olmaya devam edecek olan bu mahlûkatlar, haritada yerleri belirledi, tarihi belirledi, soğukkanlı olmalarına zaten gerek yok çünkü insan değillerdi. Tek komut, tek hamle devamı zaten belli; domino taşları…

Kardeşi kardeşe düşürerek hedefe ulaşmaya çalışmak; geçici bir dönem için süreceğini o yıllarda bilmiyorlardı. Bir dönem öttü boruları ve yine o borunun hortladığı dönemdeyiz, maalesef.

Niye cevherlerimiz tüketilmeye çalışılıyor ve niye yeraltında enerji için büyük güç sağlayacak kaynaklar (en önemlilerinden biri; bor) çıkartılmıyor ve daha niye ile başlayan birçok soru, cevabı belli olan. Bu kitapta yaşananlarında ve tüm yaşanmışlıklarında ve tüm yaşayacaklarımızın da nedeni tek, sebebi belli. Evet bunların cevabı belli ancak ben şu sorumun cevabını almak istiyorum, her ne kadar mevcut şartlar sebepli böyle yaşamaya yani ev-iş arasında kalan sürede kendimizi eğlendirecek şeylere vakit ayırmaya ihtiyaç duyuyorsak da nasıl bir vicdandır ki zamanımızın az biraz kısmını da neler olmuş ve neler oluyor ve neler olacak sorularına ayırmıyoruz? Az biraz kısmı… Evet, sıkıcı, evet üzücü, evet boğucu ve evet kederli ama borçluyuz. Bir borç olarak görsek en azından… Eğer bunu isteyerek yapmıyorsak borcumuzu yerine getirmek olarak görmeli bu açıdan bakmalıyız. Yeri gelince arkadaşından aldığı borcu ödeyen insanların şu yaşanmışlıklara, şu topraklarda yaşayan haksızlık görenlere (din – millet önemli değil) borcu peki???

Savaş sadece topraklarda yaşanmıyor, bu savaş her alanda var. Sadece insanlar katledilmiyor ve bir dönem, bir tarih ortadan kaldırılmaya çalışılmıyor, cennetimiz (daha farkında olmayanlar için parantez: doğa), üretkenliğimiz, vaktimiz, düşünebilme yetimiz ve daha birçok şeyimiz elimizden alınıyor ince hesaplar ile…

Az biraz duyarlılık zor değil. Alışveriş merkezlerine iki kuruş daha az para harcayıp, iki ayakkabı eksik alıp, onun〠浣〠瑰㸢ﱂﱴﱧ潤慬琿洿欠棢攠政汫ⱥ欠棢㬲6tContentID

￰tCategoryID 
￰ClassID￶￿㿿Priority
￰Header￶￿㿿Spot￶￿㿿SpotImage ￶￿㿿SpotFlash ￶￿㿿SpotVideo ￶￿㿿SpotMusic ￶￿㿿Content￶￿㿿MemberOnly
￱La yerine iki kitap almak büyük bir fedakârlık mı? Bir elbiseyi yılda birkaç kez giyebilecek kadar büyük bir gardolap edinmek yerine, vaktimizi ve nakdimizi daha önemli şeylere harcamak epey zor sanırım. Varsın bilmem kaç adet topuklu ayakkabı sergimiz olmasın acı bir kayıp mı anlamadım ki?

Bu topraklarda bu kadar yaşanmışlıklar varken niye bu kadar ilgisizlik. Niye hep… Niye hep… Niye hep diye devam edecek bu cümle, boş veriyorum…

Neyse, kitabın sonuna doğru bırakmak istedim bırakamadım, kanım çekildi, mimiklerim ne yapacağını şaşırdı, dayanamadım, midem kaldırmadı, nefes alamadım… Yaşananlar sadece bu hikâyeden ibaret değil ki. Daha yaşanmış çokça hikâye var, bizim okurken kaldıramadığımız ama o insanların yaşadığı, direndiği ve neden yaşadığını anlamadığı bir anda kendini içinde bulduğu…

Eğlence arıyoruz, mutlu olmak istiyoruz, nefes almak istiyoruz her normal insan gibi ama aralara geçmişimizi ve neler oluyor sorularını da sıkıştırsak çok da zor olmaz.

Anlamak istemiyorum, tüm sesliliğim ve sessizliğimle… Ve artık bu konulardaki duvar ile muhabbetimden sıkıldım. Duvar kardeş diyorum kiiiiiiii, okumak lazım, üç maymunun ellerini bağlamak lazım… Ben maymunlarımızı oyalayarak ellerini bağlayayım, siz görev / borç diyerek bu yola adım atın ve belki de bu kitap ile başlayın… Bakın bu nasıl bu borç hayata bakışınıza dönüşecek…

Benden Selam Söyle Anadolu’ya

Özgün adı: Matomena Homata

Özgün Dili: Yunanca

Çeviren: Atilla Tokatlı

Yazar: Dido Sotiriyu

Kitap Türü: Roman