BAŞI DUMANLI ADA; SANTORİNİ

Yıllar yıllar boyunca çok fazla ad yakıştırmışlar başı dumanlı ada Thira’ya. Eski, pek eski Yunanistanlılar Kallisti diyerek başlatmışlar bu ad verme serüvenini. Olympos Dağı’nın tepesinde toplanan tanrı ve tanrıçaların lügatinde en güzel en kıskanılası demekmiş Kalisti.

Sonra zaman geçmiş belli ki o dönem ada hala yuvarlak şeklindeymiş, Yunan halkı ne oldu ne bittiyse Strangili demeye başlamış adaya. Yahu yuvarlak denir mi demeyin, denmiş. Ada tanrı ve tanrıçaların lügatinden düşüp sıradan bir şekil ismini benimsemiş. Kim bilir belki tam da bu sebepten kızmış tanrılar ve meşhur yanardağ patlaması gerçekleşmiş. Kimileri bu olay sonucunda adanın kayıp Atlantis olduğunu iddia etmiş. Adanın çökmüş ortası, yuvarlaklığı yani strangilliği gitmiş.

Sonra az daha zaman geçmiş tabi tahmin edersiniz ki çilesi bitmemiş adanın bu sefer de Bizans gelmiş. Saint Irene Kilisesi’ni adanın göbeğine yerleştirmiş. Git gel git gel din ağır basmış, hoş adanın artık yuvarlaklığı da zaten artık kalmamış, adaya Saint İrene denmeye başlanmış. Saint Irene halkın dilinde Santairini’ye dönüşmüş. Sonra ada bir kez daha el değiştirmiş Osmanlı İmparatorluğu belki de en fazla saygı duyan olmuş mevcut ada ve Santaron demiş adaya. Adanın adı o günden bugüne de genel lügatte Santorini diye kalmış. Benim naçizane görüşüme göre ise adaya en çok Kallisti adı yakışmış.

Uzaktan bakıldığında insanın anlam veremediği bir güzelliği vardır Santorini’nin. Her Yunan adasında sakin bir limana çıkıp tıngır mıngır yürürken turistler, Santorini’ye ulaşmak için kıyaya çıkmak kâfi gelmez, bir kaya öbeğinin tepesine tırmanmak gerekir. O anda bir kaç şık girer işin içine, ya bir tur otobüsü alacaktır sizi ve uçurum uçurum güzergâhlardan geçeceksinizdir, ya oturup saatlerce teleferik bekleyeceksinizdir, ya da tamam ben gözümü karatıyorum binerim eşeğe diyeceksinizdir. Ben Santorini’ye son yolculuğumu, daha doğrusu adanın dik kurak mı kurak kayalıklarından beyaz mı beyaz evlerine tırmanma çabamı, yaşlı bir eşeksırtında gerçekleştirmiştim. Siz ve kaynaklar deyin 350, ben deyim 3550 kaygan mı kaygan basamağı başımda eşeğe bakan biri olmadan, eşek ha babam manzaranın evet şahane olduğu ama bunun uçurum kenarı olduğu gerçeğini değiştirmediği köşelerden otlaya otlaya tırmanmıştı. Bu noktada sizlere bir tavsiye vermek isterim varsa bir kalp rahatsızlığınız ya da yoksa bile, çok rica ediyorum maceraya hiç gerek yok o eşeğe binmeyin.

Ne zaman ki ne yaptınız ettiniz uzaktan nokta kadar gördüğünüz beyaz evlere ulaştınız, Santorini’ye hoş geldiniz. İlk durağınız Fira daha doğrusu Thira adanın başkenti, biraz soluklanın. Sakın adanın başkenti olur mu demeyin olmuş hatta ada modern Yunancada ki adını da bu avuç içi kadar olan, adanın başkenti olur mu diye söylendiğimiz kentten almış.

Eşsiz bir manzara yakalamak peşindeyseniz Oia’ya gitmeniz gerektiğini çoktan duymuşunuzdur bilirim ama benim tavsiyem hava serinken yola Fira’dan başlayıp Oia’ya kadar yürümeniz olacaktır. Yol pek mola vermezseniz 3-4 saat sürecek, 9 km’yi arşınlayacaksınız ama işte o zaman o yolda gördükleriniz ile neden yaşadığınızı bir kez daha kavrayacaksınız.

Oia’ya vardığınızda nereye otursanız manzara şahane olacak. E artık bir Türk turist olarak Yunan adalarında ne yenmesi gerektiğini de az çok biliyor olacaksınız. Ortaya bir Horiatiki söylersiniz, kesin de bir Saganaki alırsınız, e belki de hatırı kalmasın Souvlaki tadarsınız; ama yok ben başka özel bir restoran seçeceğim şanım yürüsün derseniz Selene’nin yolunu tutarsınız. Yolu biraz terstir ama söz konusu şan olunca bilirim söylenmezsiniz. Gece bastırdı mı da mümkünse o gece ya da her gece Oia’da konaklarsınız ya da kim bilir belki eski bir yel değirmenin içini (Windmill Villas) uyumak için mesken tutarsınız.

Sabah olur malum volkanik arazilerin şarabının hatırı pek sayılır, bir bağ yolunu tutarsınız. İsterseniz Boutari’ye, isterseniz Sigalas’a, isterseniz Gaia’ya gidersiniz. Biraz tadım yapar, hava serinse belki Akrotiri antik kalıntılarını gezer, oradan da yine Akrotiri’nin sanılanın aksine siyah değil kırmızı evet kıpkırmızı kayalıklı kumsalında yüzersiniz. Endişe etmeyin, siyah kumlarda yarın serinleyeceksiniz. Gün batarken çarpmadıysa şarap ve güneş sizi, Akrotiri’nin deniz fenerini görmeye gidersiniz. Akşama da yine güzel bir yemek söyler ama yanına Santorini şarabı seçmezsiniz de Retsina seçersiniz. Soranlara Retsina’nın hikâyesi çok keyiflidir, eski Yunanlılar işlerini bilir azizim amphoraları reçine ile mühürlerlermiş dersiniz.

Ertesi sabah çok isterseniz erkenden Nea Kameni’ye krateri görmeye gidersiniz. Maksat o sıcakta krateri yani minik bir çukuru görmek midir bilmem; ancak Santorini’ye uzaktan bakmak pek keyifli gelir. Öğlene doğru nihayet siyah kumlara Kamari’ye geçersiniz. Kendinize güzel bir eşek-donkey birası söylersiniz. Sizi ya da sizinle gelenleri sırtında adaya taşıyan eşeği yâd edersiniz. Öğle yemeğini hafif geçirmek isteyip tomato keftedes istersiniz. Bir saniye tanıyorum bunu mücverin domateslisi yahu, deyip gülersiniz.

Artık son bir Oia havası almak istersiniz ertesi gün. Dünyanın belki de en güzel kitapçısına çarpar gözünüz. Atlantis’tir adı, hikâyeye inanmıştır belli ki. Yunan olmanın adabından gelir bir kafeye oturup frappe istersiniz.

O günden sonra da kim sorsa adaya sizde ben gibi Santorini değil Kallisti dersiniz.

Gezi Notaları:

Fira / Thira: Adanın ilk ulaşacağınız noktası, başkenti.

Fira-Oia Hiking Yolu: 9 km’lik eşsiz manzaralar içeren dik ve keskin yollardan geçen ama manzaraya değen tırmanış-yürüyüş yolu.

Oia: Belki de dünyada güneşin en güzel battığı nokta.

Horiatiki: Yunan salatası.

Saganaki: Kızarmış peynir, adını kızartıldığı ‘sagani’den yani ‘sahan’dan alır.

Souvlaki: Şiş kebap.

Selene Restaurant: Adanın en adından söz ettiren restoranlarından. Servis Greek Traditional-Geleneksel Yunan ve Greek Experience-Deneysel Yunan olarak iki şekilde sunulmaktadır.

Boutari Winery-Sigalas Winery-Gaia Winery: Tadımlar 4 şarap için 5, 8 şarap için 10 Euro.

Akrotiri Antik Kenti: Volkanik küllerin altında kalarak korunmuş olan eski Santorinililerin yaşantısına şahit olmak için birebir.

Akrotiri Plajı: Kırmızı plaj.

Retsina: Tadı ve usulü eski insanlardan kalmış beyaz şarap.

Nea Kameni: Adanın çöküşü esnasında karşı da kalan, kraterin bulunduğu parça.

Eşek-Donkey Birası: Adanın yerel üretimi.

Tomato Keftedes: Domatesli mücver.

Atlantis Kitapevi: Dünyanın en güzel kitapçıları listesinde açıldığı günden beri yerini korumakta.

Frappe: Soğuk Yunan kahvesi.

Nasıl Gidelim: Kos ya da Rodos’tan aktarma yapmanız mümkün. (Blue Star, Hellenic Seaways). Atina üzerinden uçak seferleri de mevcut.

Metin ve fotoğraflar: Buse Ünal

08.08.2016