Ekoloji ve mimari. Yeryüzünün yakın gelecekte tükenecek olan sınırlı doğal kaynaklarının geri döndürülmesi felsefesiyle ve bunun öncelikle ‘yaşam tarzı’ olarak benimsenmesi görüşüyle yola çıkıldığında; ekolojik mimari kavramı ve yöntemleri de, kaçınılmaz olarak karşımıza çıkıyor. Peki, nedir ‘Ekolojik Mimari’?
Ekolojik yapı, sağlıklı bir yapı; doğal malzemelerin kullanıldığı, az enerji tüketen ve bu enerjiyi de doğal güneş ışığı ile elde eden, bakımı kolay ve ekonomik olan yapıdır. Bu yapı bulunduğu ortamın/habitatın özelliğine ve kullanıcının koşullarına göre düşünülmelidir.
Konstrüksiyonun ve kullanılan malzemenin, toksik maddeler içeren endüstriyel konstrüksiyon malzemeleriyle değil, insanın doğasına uygun, sağlıklı malzemelerle yapılması esasına dayanır. Sentetik katkısı olmayan veya minimumda olan doğal malzemeler; doğal taş, ahşap ve ahşap lifi, kil, saman, hasır, keten, kenevir, saz; tamamen yeniden dönüşebilir / kullanılabilir malzemeler kullanılır. Saman balyalarından üretilen konstrüksiyon panoları veya termik izolasyon panoları gibi malzemeler, enerji tüketimini ekonomik düzeyde tutarken, yan ürün ve toksik ürün kullanılmadığından tamamen sağlıklıdırlar.
Duvar havalandırmasının ve izolasyonunun toprak, saman, mantar karışımı gibi doğal bir malzemeyle yapılması, duvar nemlenmelerinin önüne geçer. Selülozla hafifletilmiş silikat panolar da bina için izolasyonlarda kullanılabilir. Yumuşak ahşap lifleriyle yapılmış panolar üç kat yerleştirildiklerinde termik izolasyonda başarılı olmaktadır, balmumu ise ahşap yüzeylerin korunması için ekolojik bir çözüm oluşturur. Üretimi oldukça kolay olan keten tohumundan elde edilen keten yağı ise doğal boyaların ana bileşenidir.
Doğal boyaların üretiminde bitkisel yağlar, reçineler, kireçle birleştirilen balmumları ve doğal pigmentler kullanılır. Bu karışıma bazen turunçgil kabukları da eklenebilir. Aynı şekilde kenevir, kaliteli lif yapısıyla doğal malzeme üretiminde kullanılabilir.
Malzeme seçiminin yanı sıra planlamada ele alınması gerekli en önemli noktalardan biri de ‘havalandırma’ ve ‘gün ışığı’dır. Hijyen bir ortamın ışığı, havayı ve güneşi içeri alması gerekir. Pasif güneş ışığından yararlanabilmek için çatılar doğu – batı yönünde konumlandırılmalı, yapının en geniş cephesi güneye yönlendirilmelidir. Kuzeye yönlenmiş bir yapı, güneye yönlendirilmiş bir yapıya oranla yüzde 30 daha fazla enerji tüketir. Tam güneye yönlendirmenin mümkün olmadığı durumlarda, güneye 20 dereceye kadar bir açı uygun olabilir.
Güney cephesindeki cam alan ise cephe alanının minimum yüzde 40’ını, maksimum yüzde 60’ını oluşturmalı. Güneye yönlenme, sadece daha az termik enerji tüketimi için değil aynı zamanda ’gün ışığı’ alması açısından da önemli. Doğal gün ışığı hormon düzenleyici olduğundan, insan psişizminde direk etkileri vardır.
Ekolojik mimaride geri dönüşümlü karton, ahşap ve izolasyon malzemeleri, cam, ses izolasyonunda geri dönüşümlü kauçuk plaklar, kağıt ve pamuk atıklarından yapılan karton panolar, kullanılmış yünden yapılan keçeli izolasyon bantları kullanılır.
Ekolojik yapılarda temiz enerji / doğal enerji kullanımı da çok önem taşır. Sera etkisinden sorumlu CO2 gazı üreten ısıtma ve enerji teknikleri değil, bu etkiyi en az yüzde 70 azaltan ve aynı zamanda ekonomik olan güneş enerjisi tekniği kullanılır. Buna paralel olarak yapı, güçlendirilmiş termik izolasyonla donatılır ve konstrüksiyon teknikleri de enerji tasarrufu bağlamında düşünülür. Güneş enerjisi sayesinde eko-yapılar, enerji tüketicisi durumundan ‘enerji toplayıcısı’ durumuna dönüşür.
Uzun vadeli bir perspektifte yapı yapmak kuşkusuz eko – mimarinin asıl konsepti / amacıdır. ‘Sürdürülebilir gelişme’ amacına sahip ekolojik mimari için ‘sürdürülebilir yapı’lar oluşturmak önemlidir.
Yeryüzünün yakın gelecekte tükenecek olan sınırlı doğal kaynaklarının geri döndürülmesi felsefesiyle ve bunun öncelikle ‘yaşam tarzı’ olarak benimsenmesi görüşüyle yola çıkılmalıdır. Ekolojik mimari bugün tek ev, eko-siteler veya eko-kentler bağlamında tartışılmaktadır. Doğal ortamda bahçeler içinde bir ekolojik ev ile mevcut yapı dokusunun oluşturduğu ve sürekli nüfus artışının yaşandığı kent ortamlarındaki ekolojik mimari farklılık taşır. Ekolojik yapı ve doğa arasındaki ilişkiler ağı, ekolojik tarımda veya ekolojik bahçelerde, bitkilerin doğa ile ilişkilerini ‘permakültür’ bilgi ve felsefesiyle kurmuş olmasına benzer. Permakültürde bitkilerin yaşamları boyunca, hem doğayla hem doğa olaylarıyla hem de çevrelerindeki bitkilerle ‘ortaklık’, ‘çeşitlilik’ yoluyla kurdukları ‘symbiotic’* ilişki sayesinde ‘adil bir döngü’ oluşur. Aynen bitki, hayvan, böcek, kuş, güneş ve ay hareketlerinin permakültürdeki uyumu gibi, eko-mimari için de böyle bir felsefe söz konusudur.
Ekolojik mimari, ekolojik çevre ve ekolojik yaşamın bulunduğu ortam koşullarında aynı ‘adil döngü’yü sağlayabilecek şekilde oluşturulmalıdır.
Eko – Kentler
Ekolojik mimaride binaların bulunduğu ortamdaki (köy, kasaba, şehir, vs) dokunun sağlıklı nefes alıp vermesi için, binaların ve dış mekanların ekolojik yapılanmasının yeniden düşünülmesi gerekliliği vardır. Doğal enerji tüketen, atıklarını ve atık suyunu değerlendiren, doğal malzeme ile tasarlanmış bir binanın çevresine katkısı tabii ki olacaktır; ancak aynı binanın, diyelim ekolojik yaşam koşulları oluşmadığı mevcut bir dokuda; dış kapısının önünden başlayarak, diğer binalarla ve dış mekanlarla uyumu, ilginç bir biçimde mümkün olmayacaktır.
Yaşanabilir bir çevre ve yaşanabilir barınaklardan tam anlamıyla verim elde edebilmek için bu iki olgunun permakültür felsefesine* uygun bir ilişki türü geliştirmesi gerekiyor.
Ekolojik bir kent oluşumu örneği geliştirmek istediğimizde karşımıza çıkan peyzajda bazı noktaları fark edebilmeliyiz:
* Kentte bisiklet/yaya/toplu taşımacılık planlamalarının ağırlık kazandırılması ve motorlu taşıt/otopark sorununun tersten başlayarak en aza çekilmesi
* Resmi ve özel tüm binaların ve yerleşim birimlerinin doğal enerjilerle bağlantılarının sağlanması ve katı atık ile atık sularının dönüşüm mekanizmalarının organizasyonu
* İklime, topografyaya ve çevreye uygun ağaçlandırma, biyolojik kent alanları, ekolojik park ve semt bahçelerinin planlanması, okul avlu ve bahçelerinin ekolojik düzenlemelerinin yapılması
* Okul ve eğitim / öğretim birimlerinde ekolojik yaşam ve ekolojik çevre ile permakültür felsefe öğretilerinin organizasyonu
* Tüketim alışkanlıkları konusunda doğayla uyumlu alış-veriş; her türlü ikinci el pazarının oluşturulması (mimari, sokak, meydan, park, malzeme, giysi, ev eşyaları, kitap, oyuncak, bisiklet, vs)
* ‘Yeniden dönüşüm’ projelerinin geliştirilmesi ve kâğıt, cam, metal, plastik maddelerin organik çöplerden ayrışmasının, yeniden kazanımının sağlanması
* Kompost yapımının semt ve bina ölçeklerinde çözülmesi
* Ortak semt alanlarının yaratılması (çamaşırhane, dükkan, atölyeler, rekreasyon ve çok amaçlı alanlar, okul, hastane ve kurum binalarının ekolojik çevre ve ekolojik yaşam planlaması içinde aktif katılımlarının sağlanması)
Ekoloji, sınır tanımayan evrensel bir kavram ancak ekolojik yaşam ait olduğu coğrafyanın koşullarına göre oluşuyor ve böylece kendi kendini doğrulayarak biyoçeşitliliği sağlıyor. Bu farklılıkların arasındaki ortak payda ekolojik duyarlılık, kabul edilmeyen ise savurganlık, durağanlık ve hayal gücü eksikliği…
* symbiotic: ortak yaşama değin
* Permakültür felsefesi: Doğadaki her elemanın / canlının tüm ihtiyaçlarının doğal sistem içinde karşılanması permakültür felsefe, doğanın model alınarak, ona bakıp gözlemleyip her eylemin mevcut doğal döngüyü izlemesi esasına dayanır.
Kaynaklar: éco – logis ‘la maison a vivre’, Thomas Schmitz – Günther
Bu yazı Buğday Ekolojik Yaşam Dergisi’nin 2004 tarihli, 24. sayısı için Dilek Ayman tarafından kaleme alınmıştır.
Fotoğraf: Buğday Arşivi – Saman Ev