Sümela Yolu belgeselinin çekimi için sevgili büyüğüm Selim Yavuzyılmaz’ın sahibi olduğu, Lagana’da (Trabzon / Maçka) bulunan kamp tesisinde bulunuyorduk. Kamp alanının bulunduğu ortamı çekmiş, tadına doyulmaz harika yemekleri de yemiş, çayların gelmesini bekliyorduk.
Üzerimdeki gökyüzünün maviliği ve o mavilikler içerisindeki burgu burgu bulutlar içimdeki yaşama sevincini zirve yaptırıyor, karşı koyulmaz bir coşkuya sebebiyet veriyordu. Dağların sonbahar hallerine öteden beri vurgun durumdaydım zaten. Beynimde çılgın bir kemençeci türküler çalıyor, sonbahar ikindisinde ‘hüzün’le demleniyordum.
Bakışlara anlam vermek
Selim Abi hoş sohbet bir adam, işini de seven biri. Ben bir ara dalmışım öylece düşünürken “ne öyle boş boş bakıyorsun, bakışlarına anlam vermeye çalışıyorum” dedi. Dedi bir kere, hemen kafamda şimşekler çaktı. O mavi gökyüzündeki burgu burgu bulutlar yürümeye başladı birden. Sanki gökyüzünde fırtına çıkmış, dönmeye başlamıştı her yan.
Sonra dedim ki Selim Abi’ye, “Abi bir dükkân açacağım. Tabelaya ‘Bakışlara Anlam Yüklenir’ yazacağım” dedim. “Gel vatandaş! Bu dükkânda boş bakışlara anlam yüklüyoruz.”
Herkes kendi evinin önünü temizlemeli
Bir Mars atasözü der ki; ‘bir haksızlığı gören ona çözüm bulmuyorsa o suça ortak olur.’ Sanırım Marslı dostlarımız biz dünyalılar için söylemiş bu sözü. Elimizden, ayağımız altından kaçırılan bir tabiat var. Bizi biz yapan dağlar deliniyor, suları inekler içiyor, biz boş boş bakıyoruz. Toplumları yöneten yasalar kâğıtlara yazılır. Yazılı yasalar her nedense doğayı korumaz, koruyamaz. Herkes kendi evinin önünü temizleyecek.
Dalgacı Mahmut
O dükkân Sırtçantam. Sırtçantam’da bakışlara anlam yüklüyor, her yöreye bir Mahmut gönderiyoruz. Ne Mahmut’u, hangi Mahmut dediğinizi duyar gibiyim. Dalgacı Mahmut, Orhan Veli’nin ‘Dalgacı Mahmut’u:
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne halt edeceğimi bilemem.
Metin ve fotoğraflar: İsmail Şahinbaş