Türkiye Su Meclisi Yürütme Kurulu Üyesi Avukat Yakup Okumuşoğlu’nun, 2 Şubat ‘Dünya Sulakalanlar Günü’nde kamuoyunu sulak alanlar konusunda duyarlı olmaya çağıran Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na yanıtı sert oldu.
Türkiye’de sulak alanların, başta Ramsar Sözleşmesi olmak üzere Sulakalanların Korunması Yönetmeliği’yle korunmaya çalışıldığını, Türkiye’nin 40. yılı kutlanan Ramsar Sözleşmesi’ne ise ancak 1994 yılında dâhil olduğunu belirtti. Okumuşoğlu; Ramsar Sözleşmesi, sulak alanları genel olarak ‘bütün sular’ olarak tanımlamışken, Türkiye’de uygulanan yönetmelikte yapılan değişikliklerle, daimi ya da geçici tüm akarsuların oluşturduğu sulak alanlar sadece kıyı kenar çizgisi belli edilmesi gereken 16 adet nehrin, nehir olarak kabul edilen kesimlerine indirgendiğini söyledi.
Koruma altına alınmış sulak alanların dahi yapılan değişiklikle sınırlarının daraltıldığını, ’akılcı kullanım’ adı altında insan faaliyetlerine açıldığının altını çizen Okumuşoğlu, “değiştirilen yönetmelik açıkça, Türkiye tarafından kabul edilen ve kanun hükmünde sayılan Uluslararası Ramsar Sözleşmesine aykırıdır” dedi.
Sulakalanların sadece sınırları belli edilmiş, koruma altına alınmış sazlık, bataklık ve belli göllerden ibaret olmadığını ifade eden Okumuşoğlu, Türkiye’deki sulak alanların karşı karşıya olduğu tehditleri şöyle özetledi:
Türkiye’nin akarsularının neredeyse tamamı, kaynağından denize kadar birbiri ardına inşa edilmek istenen HES’ler ve barajlar nedeniyle tahrip edilmiş ya da edilmek üzeredir. Sulakalan olan akarsu yatakları yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Söz konusu HES’lerin çoğunda akarsu yatakları hafriyat depolama alanları olarak kullanılmış, doğal yapısı bozulmuş, çöp ve molozlarla doldurulmuştur. Diğer yandan HES’ler ve barajlar nedeni ile inşa edilen setler ve regülâtörler, sedimantasyon geçişini engellediğinden, akarsular kalitesini kaybetmekte, suların denizle birleştiği yerlerde çok değerli ekosistemler ve sulak alanlar ortadan kalkmaktadır. Sulakalanların kaybı, gezegenin milyonlarca yılda var ettiği dünya üzerindeki en değerli ekosistemlerin, biyolojik çeşitliliğin en yoğun olduğu alanların geri dönüşü olamayacak şekilde ortadan kalkması anlamına gelmektedir.
Tüm bu zenginliğimizin yok olmasının en önemli sorumlusu Çevre ve Orman Bakanlığı ve bizce bu bakanlık koltuğunda oturan Sayın Veysel Eroğlu’dur. Sayın Bakan’ın, kamuoyu önüne çıkıp insanlara sulak alanları koruma tavsiyelerinde bulunması trajikomiktir. Sulakalanlara zarar veren faaliyetler; tarım arazileri açmak için kurutma, akarsuların HES’lerle doldurulması, havzadan havzaya su transferleri olup, bu faaliyetleri ‘akılcı kullanım’ adı altında planlayan, izin veren ve denetlemeyen ise Çevre ve Orman Bakanlığı’nın bizzat kendisidir.
Fotoğraf: İsmail Şahinbaş