Karbondioksit oranının artışı devam ederse, rekor sıcaklıklar, kuraklıklar, aşırı yağışlar ve seller istisna olmaktan çıkacak. WWF-Türkiye, zaman kaybetmeden fosil yakıtları bırakmanın ve yenilenebilir enerjiye geçmenin yaşamsal bir zorunluluk olduğunu belirtiyor.
Hawai’deki Mauna Loa Gözlemevi’nde görev yapan bilim insanları, 25 Nisan itibariyle atmosferdeki karbondioksit oranını 399,72 ppm olarak ölçtüler. Bilim insanları bu seviyenin çok yakında 400 ppm’nin üzerine çıkmasını bekliyorlar. 400 ppm seviyesinin aşılması, ortalama sıcaklıklardaki artışın tehlikeli seviyelere ulaşması için kritik eşiğin aşılması anlamına geliyor.
Bilim insanlarına göre atmosferdeki karbondioksit oranının artışının temel nedeni insan kaynaklı faaliyetler. En büyük pay, fosil yakıtların kullanımı nedeniyle enerji sektörüne ait. Atmosferdeki karbondioksit oranının artış eğilimi devam ederse rekor sıcaklıklar, kuraklıklar, aşırı yağışlar ve seller birer istisna olmaktan çıkacak.
Mauna Loa’dan gelen son haberleri değerlendiren WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak “Fizik kuralları atmosferdeki karbondioksit seviyesi arttıkça dünyanın ısınacağını söylüyor. Karbondioksit seviyesi yükselmeye devam ederse, iklim değişikliğine uyum çabalarının başarılı olma şansı da giderek azalacak. Ancak, bugün verilecek doğru kararlarla bu gidişat tersine çevrilebilir. Yenilenebilir enerjiye geçişin hızlandırılması ve etkin enerji verimliliği önlemlerinin alınmasıyla karbondioksit emisyonları azaltılabilir, atmosferdeki karbondioksit yoğunluğundaki artış durdurulabilir ve geri çevrilebilir” dedi.
Dünya iklim sisteminde bu değişiklikler olurken, Türkiye’nin 2011 yılı için yıllık sera gazı emisyonları 422,4 milyon ton (Mt) CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşti. Pek çok ülke sera gazı emisyonları için azaltım hedefleri koyarken Türkiye yıllık sera gazı emisyonlarını 1990 yılına göre % 124 artırmış oldu. Ülkemizdeki sera gazı emisyonlarının % 71’i enerji sektöründen kaynaklandığına dikkat çeken Tolga Baştak, “Küresel ölçekte yenilenebilir enerjinin maliyeti hızla düşerken, 2011 yılında yenilenebilir enerji yatırımları ilk defa fosil yakıt yatırımlarını geçti. Ülkemizde de rüzgâr enerjisi konusunda olumlu gelişmeler meydana geldi. Ancak, yenilenebilir enerji potansiyeli oldukça yüksek olan ülkemizde güneş, rüzgâr, jeotermal gibi kaynakların kullanımını ana hedef haline getirmemiz gerekiyor. İklim değişikliğiyle mücadele için hükümetin fosil yakıta dayalı yatırımlar yerine daha iddialı yenilenebilir enerji hedefleri koyması ve yatırımları desteklemesi çok önemli” dedi.