Doğal bir ortamda, ördek sesleri ile kahvaltı yapmanın keyfi hangi işte var. Böyle bir ortam da ne yersen ye hiç fark etmez, güzel gelecektir. Yarayacaktır, kan olacaktır, can olacaktır. Ama insan bir simit ve çay ile bile doyuyor. Çünkü ruh doyuyor, göz doyuyor…
Simit ve çay… Gölün büyüsünü görebilen gözler… Blaise Pascal’ın bir şiirinde olduğu gibi:
‘Güzellikle beraber çirkinlikte vardır,
Güzellik görmek güzel yüreklerin işidir…
Görmek isteyenler için yeterince ışık,
İstemeyenler için yeterince karanlık vardır.’
Şükür… Çok Şükür…
Simit ve çay dünyanın en güzel kahvaltısı, en zengin kahvaltısı. Apolyont Gölü’nde bir ilkbahar günün ilk saatlerindeyim. ‘Yatan aslan’ olmayıp, ‘gezen tilki’ durumundayım.
Simit, çay ve gölü hisseden, tüm mutlu sesleri duyabilen bir yürek…
Dünyanın en güzel yerindeyim. Çünkü istediğim yerdeyim. Mutluluğun, huzurun şifresini bulmuş, zincirleri kırmış olmanın rahatlığı var içimde.
Yolda rastladığım herkese selam verebilmenin, selam alabilmenin özgürlüğü var üzerimde. ‘Günaydın’, ‘merhaba’, ‘kolay gelsin’, ‘selam ün aleyküm’lara, ‘aleyküm selam’, ‘günaydın’la birlikte ‘hoş geldiniz’ alabilmenin huzuru. Bize ait değerler, bizden olan değerler. Hiç utanmadan, çekinmeden karşıdakini senden saymak…
Metin ve fotoğraf: İsmail Şahinbaş
01.04.2014