Ural Buluntekin Sakarya’nın Taraklı ilçesinde yaşıyor. Ural Bey’in restorasyon işleri yaptığı ofisinde hem yapıları doğal hallerini bozmadan restore eden yanı ile tanışırken hem de ağaçlara olan sevgisi ve onlara bilinçli yaklaşımına tanık olduk. Ve aşağıdaki keyifli sohbetin içinde buluverdik kendimizi…
Siz ahşap evleri doğal halini bozmadan restore ediyorsunuz. Biraz bundan bahseder misiniz?
Düz tavanlar, toprak tavanlar vardı eskiden. Doğudaki bu çatı sistemi, Anadolu’daki ahşap evler, taş evler işte bunların hepsini bir araya getirip bir sentez çıkarmak, o doğrularla şimdiki doğruları birleştirmek ve yeni ve sağlıklı bir sentez oluşturmak istiyorum. Eski yapılar, karakteristik özellikler tarihe karışmasın istiyorum. Onların yerine beton binalar görmek istemiyorum. Bu bizim kültürümüz değil.
İşime bakışım yansır. Eğer bir yapı ahşapsa kullanacağımız malzemeler de ahşaba uygun malzemeler olacaktır. Örneğin sıvayı samanla karışık toprak kullanarak çamur sıva yaparız. Ahşabı iyi ise herhangi bir ağacı değiştirmeye gerek yoktur. İzolasyon önemlidir ahşapta. Biz bunu taş yünleriyle yapıyoruz. Doğal organik ve geri dönüşümü olan malzemeler kullanıyoruz. Strofor filan kullanmıyorum ben. Demirsiz, betonsuz, harçsız bir taş ev hayalim var benim de. Hatta elektriksiz bile yaşamayı isteyen bir tarafım da var. Ben hala bu işi öğreniyorum. Geçmişten gelen izleri takip ediyorum. Yeniden bir şey almak, yeni şeyleri uygulamak istemiyorum. Eskiyi onarmak, kullanılacak ve ömrü olan malzemeyi çöpe atmak ona saygısızlıktır ve gereksiz maliyettir aynı zamanda. Tamamen sağlıklı yapılar restore ederken düşündüğüm tek şey bu. Unutmamak gerekir ki eskiden kullanılan ve bugün modası geçmiş birçok şey hala en sağlıklı, en doğal ve en sağlam olan tarzlardır. Ben bir yapıya baktığımda böyle bakarım. Hem uygulama, hem işçilik hem de malzeme açısından… Diğer türlü malzeme doğru, uygulama yanlışsa, uygulama doğru işçilik yanlış olursa bu benim içime sinmez. O yapıya karşı, yapının doğal ömrüne karşı sorumluluğumu yerine getirmemiş olurum.
Ahşap bir yapıda uyanmakla beton bir binada uyanmak arasında nasıl bir fark var?
İnsanlar bir beton binada uyandıklarında yorgun olduklarını söylerler. Bu binadaki statik elektriktendir. Binadaki aşırı elektriklenmeden dolayı beyin yorgun düşer. Beyin çok hassas bir mekanizma aslında. Şöyle düşünün; beynin bir köşesinde televizyondaki gibi ufacık bir led ışık devamlı çalışır, en ufak bir elektriği algılar ve uyanık kalır. O yüzden de beynin bir köşesi devamlı olarak yorgundur. Sabah uyandığınızda bedeniniz her zaman bir yerleri ağrıyarak kalkar ve o yorgunluğu hisseder. İnsan vücudunda her zaman bir statik elektrik vardır. Normal bir insanın zaten bir elektriği vardır. Ama eskiden insanlar toprakla haşır neşir oldukları için bu elektriği devamlı atıyordu. Şu bir gerçek ki aşırı izolasyonlu ayakkabılar giyiyoruz, aşırı izolasyonlu evlerde yaşıyoruz ve toprakla temasımız yok denecek kadar az. Hatırlıyorum askerdeyken bizi haftada bir gün çıplak ayakla yürütürlerdi. Bu elektriği mutlaka atmak lazım. Bir arkadaşım bunu birebir denedi. Aynı mahalle, aynı sokak; biri ahşap, biri betonarme ev. Gerçekten de ahşap evde uyandığında kafasının daha rahat daha dingin olduğunu birebir şaşkınlıkla yaşadı. Ahşabın kendisi zaten izolasyonlu bir malzemedir. Beton binalarda kullanılan plastik doğramalar, sıkı izolasyonlu kapılar, alçı tavanlar, alçı duvarlar ve bunların yarattığı etkiyi insan beyni birebir hisseder. Zaten alçı içerde nemi, rutubeti tutan bir malzeme, insanın nefesinde de rutubet, bir nem var. Evde bir su kaynatın, tavandan şıp şıp damladığını göreceksiniz. Niye? Aşırı izolasyondan. Ve insanlar da aşırı derecede iç içeler. İnsanların elektriği de aynı şekilde.
Ahşap ev hava alır. Üstelik yangına daha dayanıklı bir malzemedir aynı zamanda da. Ahşap yanıp kömürleşmeye, karbon üretmeye başladığında yanma yavaşlar. İçerden insan kurtulma şansı yüksektir. Demirde öyle değil, kendi ağırlığını taşıyamayan bir malzeme.
Değişik ev tipleri de var tamamen doğal malzemelerden yapılan değil mi?
Ev tipi coğrafyadan coğrafyaya değişir, hangi coğrafyada ne kullanacağınızı aslında o yerin şartları size söyler. Ahşap ve taşın karışımı bir ev görmüştüm Sivas’ ta. Serin olsun diye böyle yapmışlar. Taş serinliktir, ahşap sıcaklık. Yıllar önce bir saman ev ile ilgili bir şeyler okumuştum. Depremden bir hafta önce de bir saman ev yapmak üzere konuşmuştuk arkadaşlarla aramızda. Hem maliyet düşük hem sıkı bir izolasyon var hem de depreme dayanıklı yapılar bunlar. Nitekim 17 Ağustos depremi sonrasında bir arkadaşımıza deprem evi olarak yaptık. Demirle kitleyip dışını tel örgüyle sarı organik çamur sıvayla da kapatarak bir saman evdi yaptığımız. Ve çok güzel oldu. Evde soba yakmadan bir kış geçirdi. Bu inanılmazdı.
Ağaç kesiminin zamanı hakkında ne söylerdiniz?
Yaşlı ağaçlar kesilmek zorundadır ki genç ağaçlar büyüyebilsin. Ağacın bölgesine göre kurak ya da sulak olmasına göre ağacın yaşı da değişir. Ağaç ne kadar çok su alıyorsa o kadar yaşlanabilir. Kesim yapıldıkça da genç ağaçlar güneşi daha iyi görerek büyür. Yaşlı ağaçlar genç ağaçların büyümesine öbür türlü engel olur. Sık bir karaçam ormanında sarı çam yetişmesi çok enderdir. Ağaçlar ırkçıdır. Bir taraf köknar ormanıdır, bir taraf kayın. Kayın ormanında köknar yetişmez, köknar ormanında kayın yetişmez. Ağacın kendisi buna izin vermez. Sık ormanın içindeyse büyümez eğer açıklık bir yerdeyse ve güneş görüyorsa öyle büyüme imkânı bulur.
Ahşabı, dedelerimiz ‘zemheri’ denen zamanda keserlermiş. Kışın Ocak ayında. Zemheri aslında 15 günlük bir süredir. Ağacın da yaş atladığı dönemdir. Dona karşı zemheri dönemde ahşap içindeki bu suyu yaz boyu emmiş olduğu için o dönemde donmamak ve kendini korumak için tüm suyunu saldığı dönem ve dolayısıyla yaş atladığı dönem. Ahşabın halkalarına baktığınızda o siyah halkaların nedenlerinden biri budur. Bütün suyu boşaltır ve yeniden su almaya başladığında bir halka oluşturur. Kendini koruma dönemidir. Zemheri ayında kesilen ağaçta kurt olmaz. Hemen ağaç kesilir, kabukları soyulur. Zaten kurt ağaçla kabuk arasında yaşar ve yumurtalarını oraya bırakır. Suyunu boşalttığı için de ahşapta, atlama, patlama, yılma o tarz şeyler olmaz. Ağaçları kurutmaya, içindeki suyu almaya gerek kalmaz. Bu kendiliğinden ağacın suyunu boşalttığı bir dönemdir. Su zerrecikleri kapandıkça ağaç sıkılaşmaya başlıyor kendiliğinden. O yaşlılık onu şişiriyor zaten. Ağacı ıslatırsanız şişer ve içine su almaz artık. Eskiden kaya keserlerken kanallar açılır, o kanalların içine söğüt ağacı çakılır, başlarına birkaç yerden de kama yapılırdı. O kanalların içi su doldurulurdu ve şiştiği zaman o tonlarca taşı patlatırdı. Eskiden sütunları, kayaları o antik şehirlerde böyle keserlerdi. O ağacın şişmesi o çok büyük bir güçtür. Kontrolsüz bir güçtür. Kayaları yerinden sökebilecek kadar da güçlüdür. Şimdi aynı işlem için elmas teller kullanılıyor.
Ev inşaatında mobilyada kullanılan ağaçların zamanında kesimi de önemlidir. Zamanında kesim yapılmayan ağacın ömrü kısalır. Bazı ağaçların cinsine göre de zamansız kesim yapılmayan yani zamanında kesim yapılan ağaçların da ömrü çok uzun olacaktır. Ben ağaçlara baktığımda onun görünümüne göre cinsine göre ne zaman kesildiğini anlarım. Onun hikâyesini görürüm. Yürüyüş yollarında kullanılan ağaçlar var mesela. Yanlış seçim yapılıyor. Ağaca yazık. Bir parkta maun ağacı kullanılmış örneğin. Pahalı bir ağaç. Gereksiz ve bir ağaç katliamı bu. ‘Benim arabam Porche. Onuna istediğim kadar hız yapabilirim’ deyip ölen birinin durumu kadar gereksiz bence bu. Maun hem masraflı hem gereksiz bir lüks. İnşaat sektöründe birçok malzeme kullanılabilecekken plastik malzemeler çıktı, inatla ucuz diye hala ağaç kullanılıyor. Her evde ahşap kullanılacak diye bir şart da yok. Laminant parke çıkınca masif çamın özelliği bitti. Kâğıttan ‘mdf’de denilen fındıkkabuğundan yapılan bir malzeme var mesela. Sadece estetik gözüksün diye yürüyüş parkurunda maun kullanmak yanlıştır, günahtır. Tren istasyonunda, şurada burda ahşap kullanmaya gerek yok, sokaklarda ahşap kullanmaya gerek yok. Bu gereksiz ağaç katliamıdır.
Kesime karşılık mutlaka ağaç dikimi olmalıdır. Ağaç kesmek için teknoloji geliştiriliyor. Şimdi makineler girdi. Günde 100 m3 ağaç kesiyor. Hızlı kesime alternatif hızlı bir dikim olması şarttır. Araştırmalar var, uçakla dikimler var. Yukardan tüpleri toprağa atıyorlar, o tüpler patlayıp yetişiyor. Ağaç dikmek gerek her türlü, her zaman.
Ben ağaçlara baktığımda onların hikâyesini görürüm. Ağaçlar aynı insanlar gibi düşünür ve yaşar bana göre. Karakterleri vardır ağaçların; ona göre uygun yerlerde kullanmak gerekir.
Ağaçların karakterleri vardır dediniz. Bunu biraz açalım mı?
Ağaçlar aynı insanlar gibi düşünür ve yaşar bana göre. Besin kaynağı olan toprak, su ve fotosentez. Onların yaşam üçgeni bu. Bazı ağaçlar yetiştiği bölgenin kumunu bile içine alır, topraktaki bakırı, kurşunu bile mineralleştirerek içine alır. Ağaçlardaki renk değişiklikleri bundandır. Aldığı minerallerin farklı olmasından. Mineralleri sudan alıyor ve sudan topluyor. Bazı cins ağaçlar vardır. Mesela ceviz ağacının fotoğraf çektiğine inanılır. Ömründe sadece bir kere etrafındaki herhangi bir şeyin fotoğrafını çeker. O bir anlık fotosentezle çalışan bir şey.
Her ağacın işlem için belli şart ve kuralları vardır. Mesela ceviz ağacını hayvan gübresine yatırarak renk vermek bir tür uygulamadır. Çam ağacına bunu yapamazsınız, reçineli bir ağaç olduğu için çürür. Ağaçların karakterleri vardır. O karakterlere uygun yerlerde kullanılması gerekir.
Selvi kavak aslında çok sağlam bir ağaçtır. Ama ırklarıyla oynandığı ve kereste olarak kullanılacağından çabuk büyümesi istendiği için şimdiki kavaklar sağlam değil. Kanada kavağı sulak yerde yetişir mesela. Normal kavak yavaş büyür, su isteyen bir ağaçtır. Bu ağaç kuruduktan sonra mesela çok sağlamdır. Rutubeti görürse kendini bırakır ama. Diğer türlü bir çivi çaksanız çıkaramazsınız, sıkı ağaçtır.
Bu bölgede kullanılan ağaçlar meşe, köknar, karaçam gibi ağaçlardır. Reçine ağacın ömrünü uzatır. Kızılçam ve sarıçam gibi ağaçlar bugün kullanılmıyor, sakızı, reçinesi çıktığından görünümü beğenilmiyor. Ağaçlar bölgesel olarak değişiyor.
Bazı yetiştirilen, piyasada çok kullanıldığı için ırklarıyla oynanan ağaçlar var. Kavak mesela. İnşat ve kereste sanayinde kullanılmayan ağaçlar kâğıtlık olarak kullanılıyor. Ormanda kesilen ağaçların dalları, budakları, zayıf olan yerleri çürümeye yüz tutan yerler kâğıtlık oluyor. Bir kısmı inşaatlık olarak kullanılıyor. Rusya’dan kavak gelince bizim ülkemizde kesim azaldı. Amerika ve Kanada da ithalata başladı. Çam ithal ediliyor mesela. Bence bu iyi. Bizim ülkemizde ne kadar az ağaç kesilirse o kadar iyi. Kereste işi yapıyor olmama rağmen işimizin gereği bile olsa ağaç kesimine karşıyım. Yanlış zamanda yanlış ağaç kesimine karşıyım. Ağaçların karakterlerine uygun olmayan yerlerde kullanılmalarına karşıyım. Ağaç dostuyum ben…
www.taresrestorasyon.com
Metin ve fotoğraf: Selma Akar
23.11.2011