Adamım Feyzullah (Kosova / Priştina)

fe-4

Bir ileri bir geri yapıyorum çadır kurabilmek için. En son yol kenarında selam verip geçtiğim daha sonrada adının Feyzullah olduğunu öğrendiğim genç sahipleniyor beni.

Eliyle işaret yapıyor gel diye. Bende garibim saf, çaresiz gidiyorum. Bu arada Feyzullah, yol kenarında domates satar. Buralarda çok yaygındır bu tarz gelir elde etme. Herkes yetiştirdiğini, tarlasındakini satar.

fe

Velhasıl Feyzullah, iş icabı olsa gerek çatır çatırda İngilizce konuşuyor. Sohbet ediyoruz elimizden geldiğince. Türkiye’den geldiğimi duyunca ilk sorduğu soru Müslüman olup olmadığım. Açıkçası yadırgadım ama en nihayetinde insanoğlusun ve hep ortak bir nokta arama niyetindesindir. Sanki ben gidip te köşe bucak ‘çay’ aramadım mı? Aynı ihtiyaç.

Feyzullah, hemen çadır kurabileceğim bir yer gösteriyor. Zaten yol yemyeşil dağların arasında. Hava buz gibi. Ciğerlerim bu kadar oksijene alışık değil. Güzel bir yer bulup hemen kuruyorum çadırımı. Sağ olsun çadırımı kurmaya, malzemelerimi taşımaya bile yardımcı oluyor. Su getiriyor, közlenmiş mısır getiriyor. Babamın lafı çınlıyor kulağımda ‘İyiler, iyidir oğlum, iyiler, iyidir. ‘ Bir ömür yeter bu söz bana.

Çadırıma giriyorum. Ayakkabımı, şortumu yastık yapıp uyuyorum. Kafayı koyduğum gibi uyuyorum. Zemin berbat olsa da uykusu tatlı geliyor. Havasındandır…

Sabah erkenden kalkıp hazırlanıyorum. Feyzullah yerinde yok. Haliyle uyuyor adamcağız. Domatesleri sattığı demire kalemimle küçük bir teşekkür notu bırakıyorum. Ben bu adamı unutamam yahu.

İstanbul – Paris Bisiklet Turu (17 Ağustos – 09 Ekim 2013)

Can Beydoğan