Dr. Cem Kınacı: “Çocuklarımız Çevresel Faktörlerin Etkisine En Çok Gıdalar Yoluyla Maruz Kalmaktadır”

Çevre kirliği, teknolojik kirlenme ve yanlış beslenmenin otizme etkisi ve Hbot tedavisi… Dr. Cem Kınacı ile çevresel faktörler ve otizm ilişkisini konuştuk. Kınacı, sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da otizmle ilgili çalışmaları bilinen bir nükleer tıp uzmanı. National Autism Association’ın üyesi.

Otizm nedir? Hangi etkenler otizme neden olmaktadır?

Otizm, kişinin dil, sosyal ve iletişim becerilerini bozan gelişimsel bir hastalık tablosudur. Çok sayıda araştırma otistik çocuklarda beyin kan akımında azalma, sinir sistemi iltihabı (nöroenflamasyon), bağışıklık yetersizliği, oksidatif stres, mitokondri fonksiyon bozukluğu, sinir – ileticisi bozuklukları, toksin temizleme sorunları ve bağırsak florası bozukluklarının varlığını göstermektedir.

Ülkemizde ve dünyada otizmli çocuk sayısı nedir bu konuda artış nedir?

Son yıllarda önü alınamayan salgın bir hastalık gibi hızla yayılıyor. ABD’de her 150 çocuktan biri otistik. Sıklık iyi bilinmemekle birlikte otizm Türkiye’de de sorun bir çığ gibi büyümekte. Eğer gerekli tedbirleri almazsak, gelecek nesiller şimdikilerinden de çok tahrip olacak. Ya da daha kötüsü tahrip olacak bir nesil kalmayacak.

Otizmi dünyadaki çevresel ve teknolojik kirliliğin tetiklediği doğru mudur? Buna yönelik yapılan araştırmalar var mı?

ABD’deki Autism Research Institute’un kurucularından Sidney M. Baker adlı araştırıcı 1950’lerden günümüze otizmdeki patlamadan aşağıdaki faktörleri sorumlu tutmuştur:

– Antibiyotik kullanılmasının artması,

– Ağır metal içeren aşıların ve çoklu virus aşılarının (kızamık – kızamıkçık – kabakulak – MMR gibi) kullanılmasındaki artış,

– Ekilebilir toprakların fakirleşerek sebze ve meyvelerdeki vitamin ve mineral içeriğinin düşmesi,

– Omega-3 tüketiminin azalması,

– Ağır metal, ilaç ve toksinlere fazla maruz kalınılması.

Otizmli çocukların genelinde sindirim sistemlerinde bozukluk olduğu görülmektedir bunun doğal, ekolojik beslenememe ile ilişkisi var mıdır? Nasıl bir diyet almalılar?

Genetik yatkınlıkları nedeni ile toksinler ve enfeksiyonlar ile yeterince baş edemeyen çocuklarda bir dizi birbirine bağlı mekanizmaların etkisi ile otizm tablosu oluşmaktadır. Bağırsak sıvıları ve enzimleri azalmakta, sindirim bozulduğu için besinle alınan proteinler yeteri kadar parçalanmadan yani polipeptit olarak kana geçmektedir. Bu polipeptitler dokularda ve beyinde morfin etkisi göstermektedir.

Bağırsaktaki faydalı mikrop dengesi bozulmakta bunu yerine hastalık yapan bakteri, mantar ve parazitler üremektedir. Toksinler ve üreyen hastalık yapan mikroorganizmalardan çıkan metabolitler sindirim sisteminde yaygın bir iltihaba yol açmaktadır. Bağırsak hücrelerinin geçirgenliği artarak normalde kana geçmeyen toksinler kana geçmektedir. Diğer taraftan bağırsak hücrelerinin fonksiyonu bozulduğundan taşınması taşıyıcı proteinlere bağlı vitamin, mineral ve diğer besi maddeleri yeteri kadar kana geçememektedir. Bunun sonucunda çok sayıda vitamin, mineral ve diğer besi maddesi eksikliği gelişmektedir. Yağların sindiriminin azalması yağ ve yağda eriyen vitamin ve besi maddelerinin kana geçmesini azaltmaktadır. Sonuçta bunlarla ilgili yetersizlik belirtileri ortaya çıkmaktadır.

Bağışıklık cevabının ve enflamasyonun artması, enzimatik reaksiyonların yavaşlaması, alerjik reaksiyonlar, hormonal yetersizlikler, sinir ileticileri fonksiyonlarının bozulması ve toksinlerin beyin ve diğer organlar üzerine olan direkt etkileri sonuç olarak yaygın gelişimsel bozukluğuna yol açmaktadır.

Ağır metaller nelerdir en çok hangi kaynaklardan ağır metaller almaktayız? Ağır metal ve toksin temizleme tedavisi için neler yapılmalı?

Tespitlerimize göre ülkemizde en çok kurşun zehirlenmesi görülmekte, onu cıva zehirlenmesi takip etmektedir; sırasıyla nikel, alüminyum, kalay, talyum, arsenik ve uranyum zehirlenmeleri ise daha az görülmektedir.

Maalesef bu toksinlerin bazıları devamlı soluk alıp verdiğimiz evlerimizin havasında,  badanasında, halısında, mobilyasında, elektronik eşyalarda ve hatta pencere çerçevelerinde de mevcuttur. Bu toksinler başta çocuklar olmak üzere bütün ev halkının davranış, algılama, bilişim ve motor fonksiyonlarında değişik şiddetlerde bozukluklara neden olmaktadır. Yaş ne kadar küçük ve beyin ne kadar az olgun ise zarar da o oranda artmaktadır.

Hepimiz hemen her kaynaktan çeşitli şekillerde ve miktarlarda toksik maddeleri alıyoruz ama sağlıklı ve yeterli bir metabolizmaya sahipsek bunları temizleyebiliyoruz. İşte otizm yelpazesindeki hastalıklarda çocuklar bunu yeterince gerçekleştiremediklerinden, aldıkları toksinler vücutlarından atılamamakta ve özellikle yağdan zengin dokularda birikmektedir. Beyin yağ bakımından en zengin organlar arasındadır. Böylece beyinde biriken toksik maddeler çeşitli düzeylerde hasarlar oluşturmaktadır.

Annelere hamile iken nasıl beslenmelerini önerirsiniz?

Hamilelik dönemi için otizme özel bir önlem söz konusu değildir. Raf ömrü uzatılmış, içeriğinde koruyucu maddeler, boyalar, antibiyotik ve benzeri maddeler bulunan tüm ürünlerden uzak durulmalı, mümkün olduğunca doğal ürünler tüketilmelidir. Sigara, alkol gibi alışkanlıklardan vazgeçilmelidir. Cep telefonu yerine kablolu telefonlar, kablosuz internet yerine kablolu bağlantılar tercih edilerek maruz kalınan radyasyon azaltılmalıdır. Hamilelik sırasında amalgam diş dolgusu yapılmamalı veya çıkarılmamalıdır. Denizlerimiz aşırı kirli olduğundan deniz ürünleri tüketilmemeli, yerine balık yağı hapları alınmalıdır. Çiftlik balıkları ise kullanılan yemler nedeniyle tercih edilmemelidir. Kömür sobası gibi ortamın havasını kirletebilecek ısınma yöntemleri tercih edilmemelidir. Bu tavsiyeler de aslında yetersiz kalmaktadır. Çünkü çevremizde yaşayanların duyarsızlığına çare yoktur.

Hiperbarik oksijen tedavisi nedir? Sonuçları nelerdir? Hbot uyguladığınız otizmli bireylerin önceki ve sonraki durumları ile ilgili sonuçları var mı? Paylaşabilir misiniz?

Otizmin tedavisinde ağır metallerin ve diğer toksinlerin şelasyon ile beyinden temizlenmesi tek başına her zaman yeterli olmamaktadır. Ağır metaller ve diğer toksik bileşiklerin birikmesi nedeniyle, beyinde uzun süredir yetersiz ve düşük düzeyde fonksiyona sahip hasarlı alanlar mevcuttur. Bu hücreler yeniden aktive edilmelidir. Ayrıca Hiperbarik oksijen tedavisi (HBOT) sindirim sistemindeki bozuklukları da önemli ölçüde tedavi edebilmektedir.

HBOT adından da anlaşılacağı gibi basınç odası içerisine alınan bir hastaya % 100 oksijen solutulması esasına dayanan bilimsel ve modern bir tedavi yöntemidir. Yüksek basınçta solunarak dokulara taşınan oksijen dokunun oksijensiz kalmasının yol açtığı akut veya kronik birçok hastalıkta tedavi edici özellik taşır. Uygulama sırasında çözünen oksijenin doku oksijenizasyonunu arttırması sayesinde çok yönlü etkiler sağlanır.

Dr. Cem Kınacı ve arkadaşlarının Undersea and Hyperbaric Medical Society tarafından 2009 yılında Las Vegas’da gerçekleştirilen bilimsel toplantıda yaptıkları sunumda HBOT ile % 80’in üzerinde olguda ilerleme sağlanabildiği gösterilmiştir.

Otizmli bireyler için kurulan tatil köyleri çoğalmakta bu ortamların tedavi açısından önemi nedir? Nelere dikkat edilmelidir?

Benzer uygulamalar Avrupa ve Amerika’da da mevcut. Kişisel deneyimim, bu köylerin deniz kenarında olması gerektiği yönünde. Deniz seviyesinde metreküpteki oksijen en yüksek düzeydedir. Güneş D vitamininin üretiminde rol almaktadır ve D vitamini bağırsakta emilimin kontrolünde çok önemlidir. Spor kas kütlesinin artmasını sağlayan en önemli unsurdur ve bu da dolaylı olarak bağışıklığı güçlendirecektir. Tüm bunları bir arada yapabileceğiniz yer deniz kenarı olduğundan tercihim bu tatil köylerinin sahilde olmasıdır.

Otizmli bir çocuğun babası olarak çocuğunuza nasıl bir yöntem uyguladığınız ve gelişimi nasıl oldu?

Oğlum yukarıda belirttiğimiz tüm aşamalardan geçti. Yola çıktığımızda bir duvar denilebilecek kadar çevresi ile ilgisi olmayan, soğuk ve sıcağı ayırt edemeyen, konuşamayan, göz teması olmayan bir çocuktu. Şimdi okuma yazması olan, bilgisayarda akrabalar ile yazışan, kendi öz bakımını yapabilen, yemeğini soğutucudan alıp ısıtıp tabağına koyup yiyen ve arkasından bulaşığını kaldıran, kıyafet seçip giyebilen, kısaca günlük hayatını kendi başına fazla destek almadan sürdürebilen bir çocuk oldu. Tamamen bitti diyebilir miyiz? Hayır. Ama kat edilen yol herkese örnek oldu. Binlerce çocuğa yol gösterdi. Yüzlercesi ondan daha şanslı oldukları için tamamen düzeldiler. Bizim danışabileceğimiz kimse olamadı. Her şeyi tırnaklarımızla kazıyarak elde ettik. Ama açılan yol diğerlerinin bizden daha hızlı ilerlemesini sağladı ve pek çoğu her aşamayı bizden daha kısa sürede ve daha kolay aşabildiler. Ayrıca onların danışabilecekleri doktorları da vardı.

Çevresel faktörlerin iyileştirilmemesi ve doğal beslenmenin sağlanmaması sonucunda normal saydığımız bireyleri nasıl tehlikeler beklemektedir bunun ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?

Sorunuzun cevabını vermeye kalksam, bu sütunlar yetmez. Okuyucular da zaten anlattıklarımı kötü bir şaka olarak algılayacaklardır. O kadar çok doğru sandığımız yanlışla yaşıyoruz ki. Her biri ayrı bir şok olacak. Ama şunu mutlaka tekrarlamakta yarar var. Yeryüzündeki hava ve su da dâhil her şey aslında zehir etkisine sahiptir; onları faydalı kılan, alınış biçimleri ve dozlarıdır. İnsan bir çevrede yaşamaktadır ve bu çevrenin etkisi genlerde değişikliklere neden olmakta ve bilinen tüm hastalıklar bu etkiden dolayı ortaya çıkmaktadır. Çocuklarımız çevresel faktörlerin etkisine en çok gıdalar yoluyla maruz kalmaktadır.

Söyleşi ve fotoğraflar: Nurten Özdemir