TİM’DE MASUM BİR BEBEKTİ

Son yıllarda çocuklarımız sanal dünyaya göç etti. İki yaşında, daha konuşamayan çocuklar, fıldır fıldır internette geziniyor. Analar, babalar memnun. Burnunun dibindeki tehlikeden çoğu habersiz. Hatta çocuğu becerebiliyor diye gururlu. Çünkü yetişkinlerin bilgisayar, internet yaşı çocuğununkinden küçük. Belki de o nedenle yeterince göremiyor tehlikeyi.

Her sabah derslerine yardımcı olduğum bir öğrencim var. İnternette çok dolaştığı günün sabahı benimle buluştuğunda, sertçe şakalaşmak, yumruklu ve sert gösteriler yapmak istiyor. Annesine sorunca da “Evet bugün bilgisayarın başından kaldıramadım” yanıtını alıyorum. Acaba ana- babalar “Başımızdan gitsin, biraz kafamızı dinleyelim, ne güzel işte sessizce bilgisayarla uğraşıyor mu?” Diyorlar.

Sessizce gibi görünen tehlikenin sesi, öyle bir gümbürdüyor ki, bütün dünya sarsılıyor. Sessizlik, sanıldığı kadar masum değil, korkmamız gereken galiba gürültü değil, sessizlik. Susan insan kararlı insan değil midir? Kendi içine gömülünce susmaz mı? Kendi içine gömülmek, yalnızlığı göstermez mi? Yalnızlık, karamsarlığa sürüklemez mi? Karamsar insan kendinden vazgeçmez mi? Kendinden vazgeçenin değerli neyi kalır ki? İşte o zaman korkmak gerekmez mi? Tim’de de, canlı bomba çocuklarında da görmedik mi?

Tim’in eski fotoğraflarına bakınca, gözlerindeki masumluğu, kazandığı kupayı havaya kaldırırken, bakışlarındaki umudu, içindeki öz güveni görebiliyor insan. Peki, sonra ne oldu da bu çocuk bu denli acımasız ve öfkeyle doldu? Ne öldürdüğü arkadaşları, ne de kendi canı umurunda oldu? Neden başka bir yere değil de eski okuluna baskın yaptı? Soruları daha çoğaltabiliriz.

Sorgulanması gereken o denli çok şey var ki, hem de bir an önce. Bu ne yalnızca Almanya’nın, ne de bizim sorunumuz. Sorun bütün dünyanın sorunudur aslında. Teröristler anasından terörist doğmadı. Sokak çocukları da öyle. “Suçlu” çocukları cezalandırırken, aslında kendimizi, yetişkinleri, yetkili ve ilgilileri cezalandırmamız gerekmiyor mu? Bir öğrenciyi okuldan uzaklaştırmakla ya da okuldan atmakla sorunu çözüyor muyuz, yoksa büyütüyor muyuz? Ya da açıkçası sorundan kaçıyor muyuz? Çocuklarımızın eğitildiği, yaşama hazırlandığı yer okul mu, yoksa sokak mı? Önemli olan dersleri ezberletmek, sınavları kazandırmak, öğretmenin adını ünlü yapmak mı, yoksa çocuğun gerçekten mutlu bir yaşam sürmesine katkıda bulunmak mı?

Bütün bu soruları eğitimciler, aileler kendine sormalı, disiplin kurulunda acımasızca karar verirken, evinin önünde koskocaman çocuk parkı dururken, çocuklarının oynamalarına izin vermeyip yalnızca camdan baktırırken, kontrolsüzce internette dolaşmalarını izlerken kendilerini sorgulamalı diye düşünüyorum. Her şeyi ana – babalara bırakarak sorumluluktan kaçan devlet de, bizim çocuklarımız da canavarlaşmadan bu konularda eğitime başlamalı diye düşünüyorum.

Her şeyden vazgeçip seçime odaklanarak, kendimizi kandırmaktan vazgeçmeli, tehlike hiç de küçümsenecek gibi değil. Her evden bir Tim çıkması hiç de zor olmasa gerek.