Su Hakkı Anayasal Güvence Altına Alınsın!

Su Hakkı kampanyası çerçevesinde 17 Ekim’de İstanbul’da düzenlenen toplantıda su hakkının anayasal güvence altına alınması talebi bir kez daha yinelendi.

CHP İstanbul milletvekili Melda Onur, Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven, eski milletvekillerinden Ufuk Uras, öğretim üyesi Cengiz Aktar, Açık Radyo Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra, HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu ve Küresel Eylem Grubu’ndan Şenol Karakaş’ın konuşmacı olarak katıldığı toplantıda yaşamı doğrudan ilgilendiren su hizmetinin kamusal bir hizmet olduğuna, herkesin yeterli miktarda temiz suya ücretsiz ulaşmasının sağlanması gerektiğine, bunun gerçekleşmesi için de su hakkını kısıtlayan tüm yasal düzenleme ve uygulamaların yürürlükten kaldırılması gerektiğine dikkat çekildi.

‘Kontörlü sayaç, insan haklarına aykırı’
Toplantıda su yönetiminden sorumlu belediyelerin kapitalist anlayışın ürünü ticari işletmelere dönüştürüldüğü, hükümetin kalkınmacı politikalarının sonucu olarak HES’ler ve barajlar aracılığıyla temiz su kaynaklarının özel sermayeye ihale edildiği vurgulandı. ‘Paran varsa su kullanabilirsin’ anlayışının bir ürünü olarak ortaya çıkan ön ödemeli, kontörlü sayaç sisteminin insan haklarına aykırı olduğunun tüm konuşmacılar tarafından dikkat çekildiği toplantıda Dikili Belediyesi Başkanı Osman Özgüven’in önerisi ‘sayaçlı sistem yaşam hakkının elinden alınması demek, bu sayaçları söküp sokağa fırlatmalı ve su hakkı kampanyasını büyütmeliyiz’ oldu.

Hayatın devamı için…
13 tona kadar su kullanımına ücret almayan Dikili Belediyesi örneğinin de konuşulduğu toplantıda Ömer Madra, hızla ekosoykırıma gittiğimizi, eylemsizliğin en büyük tehlike olduğunu, yapacağımız şeyin su hakkı için mücadele edenlerle birleşmek olduğunu söyledi. Madra, ‘Sadece çocuklarımızın geleceği için değil, hayatın devamı için direnmeliyiz’ dedi.

Cengiz Aktar’ın AKP’nin kalkınmacı politikalarının yol açtığı vahim sorunlara dikkat çeken konuşmasının ardından söz alan HAS Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bekaroğlu da, dünyanın bir mülk olarak görülmesinden kaynaklı küresel bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuzu belirtti ve halkın hak mücadelelerine daha çok nasıl dâhil edilebileceği üzerine düşünmek gerektiğini söyledi. Ufuk Uras da benzer bir tespitte bulundu: ’Firma demokrasisinden yurttaş demokrasisine gitmeliyiz, kapitalizmin kendisine karşı çıkmıyor, sonuçlarına itiraz ediyoruz. Anayasa için taleplerimizi öne çıkarmalı, yurttaşların gündemine sokmalıyız.’

Ekolojik Anayasa Girişimi üyesi de olan CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur da suyun, tohumun kamusal kullanımının güvence altına alınmasının zorunluluğunu yineleyerek entegre havza yönetiminin de önemsenmesi gerektiğinin altını çizdi. Küresel Eylem Grubu’ndan Şenol Karakaş ise konuşmasında Karadeniz’deki duruma değindi: ‘Karadeniz’de acıklı bir durum var. Bölgede su fışkıran her yerde inşaat var. 36 köy bir araya gelmiş HES’e itiraz ediyor, direniyorlar. Termik santrallere karşı da aynı öfke var. Bu öfkenin bilinçlendirilmesi gerek. Su sorunu anayasa komisyonuna bırakılamayacak kadar ciddi. Büyük yığınları sokağa çıkarabilmek, benzer direnişleri yaymak gerek. Büyük bir su savaşına hazırlanmalıyız.’

imza.suhakki.org adresinde imzalayabileceğiniz kampanyada daha önce şu noktalara dikkat çekilmişti:

– Su, insanlar ve diğer bütün canlıların en temel yaşam kaynağı. Bu hayati varlığa bütüncül bir anlayışla yaklaşılması ve bu varlığın korunması hem bugünümüz, hem de yarınımız için bir zorunluluk. Suyun korunması ve gelecek kuşaklarla birlikte tüm canlıların sudan faydalanması, ancak suya erişimin temel haklar arasında sayılması ile mümkün olacaktır.

– Her bireyin ve canlının yeterli miktar ve kalitede suya erişim hakkı vardır.

– Bu hakkın sağlanması devletin en temel görevlerinden biri olmalıdır. Su hakkı anayasada belirtilen temel haklar arasında yer almalıdır. Sosyal devlet ilkesi gereği, su hizmetleri kamu hizmeti olarak kabul edilmeli; herkesin yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilecek miktarda ve kalitede suya ücretsiz ulaşması sağlanmalı, erişim hakkını kısıtlayan bütün yasal düzenlemeler ve uygulamalar kaldırılmalıdır. Suyla ilgili alınan kararlar toplumun tüm kesimleri tarafından katılımcılık ilkesiyle ve doğayı koruyan bir anlayışla gerçekleştirilmelidir.

Bugüne kadar, merkezi idare ve uluslararası finans kuruluşlarının belirlediği, doğayı ve su varlıklarını bir ticari ürün olarak gören politikalar ve uygulamaların sonucunda:

– Temiz su kaynakları hızla kirlendi ve tükenmenin eşiğine geldi.

– Su ‘yönetiminden’ sorumlu olan belediyeler, neoliberal politikalar ve kapitalist bir anlayışın ürünü olarak ticari işletmelere dönüştürüldü.

– İnsanlar su hizmetlerinin müşterisi haline getirildi. Kaliteli ve yeterli suya erişim, yalnızca parası olanlar kaliteli ve yeterli suya erişir hale geldi.

– Su varlıkları piyasa koşullarına açıldı. Sosyal – ekolojik etkileri göz ardı edilerek, havza planlaması yapılmadan ve bölge halkının onayı alınmadan inşa edilen baraj ve HES’ler toplumu ve doğayı yok oluşa sürükledi.

Su politikalarında köklü bir değişim yaratmak, toplum için su hizmetlerinde kaliteyi arttırmak ve adaleti yerleştirmek, herkesin temel ihtiyaçlarına yetecek miktar ve kalitede suya erişimini sağlamak, sosyal – ekolojik yıkımların önüne geçmek için harekete geçiyoruz.

Biz, ‘kâr için değil, yaşam için SU’ diyoruz. Ve talep ediyoruz:

– Su hakkı anayasal güvence altına alınsın.

– Temel ihtiyaçlara yetecek miktar ve kalitede su ücretsiz olarak verilsin. Temiz, güvenilir ve içilebilir nitelikte su, şebeke sularından sağlansın.

– Su tarifesinin belirlenmesinde kârı esas alan ‘4736 Sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri Kanunu’, ‘2560 sayılı İSKİ Kanunu’nun 23. maddesindeki düzenleme ve benzeri kanunlar yürürlükten kaldırılsın.

– Suyla ilgili kararlar, toplumun tüm kesimleri tarafından katılımcılık ilkesi ile alınmalıdır. Bu kararlar doğanın, tüm canlıların ve gelecek kuşakların su hakkını koruyacak nitelikte bütünlükçü olmalıdır.

imza.suhakki.org
bilgi@suhakki.org