Nil Karaibrahimgil Yeşil Görünüm’de

Sonra terk edilmiş bir kabuk buldum. Bir deniz minaresi taşınmış olacak. Üzerinde olağanüstü güzellik ve simetride yan yana dizilmiş noktalardan meydana gelmiş denizyıldızı resimleri vardı. Evinin dışını boyamış anlaşılan. Taşların üzerini kadife gibi kaplayan o doku bile nefes alıyor. Her şey birbirinin parçası ve ben sadece geçici bir misafirim. Hem dünyada, hem denizde.
 

Aslında bana sorarsanız, dünya su canlılarının. Çünkü dünyanın çoğunluğu suyla kaplı. Karalar, okyanuslara kıyaslandığında ne ki. Karadakiler, onların yanında azınlık.

Eskiden, suyun kaldırma gücünün, suyun rahat bırakılmak istemesiyle alakası olduğunu düşünürdüm. Eğer bizi çok isteseydi, suyun çekme gücü ya da suyun kucaklama gücü diye bir şey olurdu. Bence, buna biraz saygı göstermemiz lazım. Kabul edelim, her ne kadar çapa çapa çırpınarak yüzsek de, orası başka bir dünya. Âlemler âlemi. Rengârenk.
 

Onu korumalıyız. 800 km’lik bir ağın gerili olduğu bir okyanustan ne bekleyebiliriz? O kadar uzun ki, tüm canlıları içine alıp, götürür. O zaman lavabo gibi bir şey kalır elimizde. Koca bir lavabo.

Ne yapabiliriz? Bir denizyıldızını bile kurtarsak kar değil mi? Greenpeace’i arayıp, bir memeli olarak sudaki zulmü nasıl durdururum demek hepimizin görevi değil mi?