Nemrut’un Çilesi

Bu dağ aslında, söz konusu ayrıcalıklı konumunun yanı sıra büyük talihsizlikler de yaşamaktadır. Anadolu’da Nemrut adını taşıyan iki dağ mevcuttur. Bunlardan biri ve şöhretlisi Adıyaman Nemrut Dağı’dır ki, burası gerçekten bu şöhreti fazlasıyla hak ediyor. Ya Bitlis Tatvan’da ki…

İşte Tatvan Nemrut’u gerçekten çok talihsiz. Bunun nedeni hem hak ettiği ilgiyi görememiş olması, hem de Adıyaman Nemrut’u ile karıştırılıyor olmasıdır. Daha doğru bir ifadeyle yok sayılmasıdır. Çünkü gerçekten ülkemizdeki çoğu kişi Tatvan’daki Nemrut Dağı’nın farkında değil ve yalnızca tek Nemrut’tan haberdar. Oysa burası gözlerden fazla uzakta değil. Tatvan’a yalnızca 13 kilometre mesafede. Belki de Tatvan’ın, gözlerden olmasa bile gönüllerden uzak olması böyle bir sonucu doğurmuştur. Kim bilebilir ki…

Nemrut Dağı ve kalderası ilginçtir. Yabancı turistlerin daha çok ilgisini çekiyor. Tatvan Turizm Danışma Bürosu verilerine göre 2002 yılı Temmuz ve Ağustos aylarında burayı ziyaret eden yabancı turist sayısı 2.902 kişi iken, yerli turist sayısı 1.082, 2003 yılının aynı aylarında 847 yabancı, 506 yerli ziyaretçi Nemrut Dağı’na çıkmış. Bu rakamlar, ziyaretçi sayısında bir düşüşe işaret etmenin yanında, özellikle insanımızın güzelliklere ne denli ilgisiz olduğunu da göstermektedir. Nemrut Dağı geçmişte, hem de çok uzun olmayan bir geçmişte, çeşitli yabani hayvanların barındığı ormanlık bir alan, endemik bitki ve hayvan türleri için bir cennetti. Sıcak ve soğuk gölleri ve buhar bacaları ile hastalara şifa dağıtan bir mekandı. Ya şimdi?

Günümüzde Nemrut Dağı ve krater gölü hala o muhteşem güzelliğini koruyor. Ancak kendinden çok şeyi yitirerek… Neler mi yitirmiş?

Nemrut, hızla orman olma vasfını kaybediyor. Ağaçlarını korumakla görevli kişilerce ağaç ve bitki varlığı tahrip ediliyor. Hayvan otlağı durumuna geldiği için hızla kirletiliyor. Başta ülkemizin en derin gölü olan Büyük Göl ve Yeşil Göl (Sıcak Göl) olmak üzere toplam beş gölü içinde barındıran kaldera, bir doğa harikası olmakla birlikte, yeterince korunamadığından, kendisinden en çok yararlanan insanların tahribatına karşı daha fazla direnememe tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor. Yıllardı ümitle beklenen teleferik sistemi ve kayak tesisi projesi yakın gelecekte hayata geçer mi? Bilmem…

Fakat burasının Türkiye’nin en elverişli pistlerinin başında geldiği kesin. Nitekim yapılan etüt çalışmaları da bu tezi ispat etmiş durumda. Nemrut Dağı bir bütün olarak bir şeyi daha sabırsızlıkla bekliyor: Milli park ilan edilmeyi. Milli park olursa, çok şey değişir mi? Şüpheli.

Çünkü sorun bakış açısında. Geçmişte ıssız Rahva Ovası’na hayat veren, yolcuları ve kimsesizleri barındıran ve hala, eski görkeminde olması bile inadına ayakta kalmayı başarmış olan El-Aman Kervan Sarayı’nı bir taş yığını olarak gören yetkililerin bulunduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Bir şeyi çok iyi bilmek gerek. İnsana saygılı olmanın en temel ölçüsü onun ürünlerine de saygılı olmaktır. İnsanlığın mirasına tahammül edemeyenlerin insana hoşgörü ile yaklaşması mümkün mü? Aslında tehlikede olan yalnızca Nemrut değil, aslında biziz. Çile çeken de…

Sırtçantam 2. sayı. Şubat 2005