Mudurnu Evleri ve Balkonlara Asılmış Biberler

biber sirtcantam

Yolunuz şirin beldemiz Mudurnu’ya düştüğünde ve ayaklarınız sizi kasabanın dar sokaklarına taşıdığında; sevimli, sıcak görünümlü, ahşap veya yarı ahşap evler takılır gözlerinize. Çatıları kiremitli, balkonları ahşap oymalarla, pencereleri örme perdelerle, kanaviçe işlemelerle süslenmiş evler…

Bu evler, konukları karşılamaya hazır güler yüzlü, konuk sever ev sahibi gibi gülümser size. Yaşayan tarih olan bu evler sizi yıllar öncesine götürür. Bu mekânlarda şimdiye kadar kimlerin yaşadığını; bu evlerin kim bilir hangi acılara, üzüntülere, sevinç ve mutluluklara tanıklık yaptığını düşündürür size. ‘Ah! Dile gelseler de bir konuşsalar’ dedirtir.

Ahşap oymaların süslediği bir balkonlara gider sonra gözleriniz. Rengârenk çiçeklerin, ev sahibesinin ilgisinden ve sevgisinden adeta şımararak saksılarından taştığını; sağlıklı, diri dallarının, ahşap oymaların boşluklarını kapattığını görürsünüz. Petunyalar, sardunyalar, ıtırlar kol kola girmiştir. Aynı saksıda kardeşçe paylaşmaktadırlar suyu ve toprağı. Ve sonra bir kısmını çiçeklerin örttüğü ipe dizilmiş biberler balkonlardan gülümser size… Bazıları henüz yeşil, bazıları kırmızı. Anadolu’nun hangi toprağında yetişmiş, hangi eller tarafından emek verilmiş olduğunu bilmediğiniz biberler. İpe dizilerek balkona asılmış ve yazın sıcağıyla kızarmış bu sivri biberler, dolma biberleri ayrı bir güzellik verir evlere. Bir gerdanlık gibi balkonları süsleyen kurumaya hazır veya kurumuş biberler; bir ailenin zevkini, hatta umudunu ve acılarını fısıldar size.

Biberleri ipe dizen hamarat, özverili, bereketli bir kadın elidir. Anadolu’ya ismini veren ananın eli. Ve onun sevgi dolu yüreğini, nasıl sürmekte olduğunu bilmediğiniz yaşamını; çok bilinmeyenli bir denklem gibi yazgısını aklınıza getirir. Kim bilir belki suya düşen umutları, belki gelecekten beklentisi, özlemleri, belki de uğradığı hayal kırıklıkları. İşte bunların hepsi, balkonları süsleyen o biberlerde gizlidir.

Kimi el, tatlı bir hayale dalıp giderek, gülümseyerek dizmiştir o biberleri ipe. Kışın, kendisini ziyarete gelmesini beklediği gurbetteki çocukları için. Yıllardır birlikte aşmaya çalıştıkları hayatın zorluklarında, kendisine omuz veren Anadolu erkeği için. Çocuklarının babası ve yıllardır aynı yastığa baş koyduğu eşi için. Dudaklarında belki neşeli bir türkü, belki bir ağıt, belki bir uzun hava, belki bir bozlakla ipe dizilen biberler…

“İki keklik bir kayada ötüyor

Ötme de keklik, derdim bana yetiyor.”

Yaşamın aydınlık ve karanlık yüzü, Anadolu kadınının iç dünyası bazen kurutulmuş biberlerde yansımakta. Yüreklerin sessiz çığlığı da.

Kâmuran Esen