MEKSİKA: Her Yerde Bayram Havası…

Gidilecek yeri seçtiren nedenlerin belki de en karşı konulamayanı olan ‘farklı yerleri keşfetmek arzusu’ o kadar kuvvetli oluyor ki, tutku halini de alabilen bu arzunun, önce imkânsız gibi görünen hayalleri gerçeğe dönüştürme dürtüsünü yaratması işten bile olmuyor ve sonuçta karar veriliyor. Planlar birbirini peşi sıra kovalarken yapılan hazırlıklar planların işlemesini kimi zaman kolaylaştırıyor, kimi zaman onları değiştiriyor; ama hiçbir şey kurulan hayalin gerçeğe dönüşmesini engelleyemiyor…
 
 
Neredeyse bakılmadık, incelenmedik yer kalmayana, bıkana, bıktırana ve en nihayetinde beklenen ama yetinilmeyen doyum sağlanana kadar yapılan araştırmalar, kitabevi turları, hatmedilen bilgiler, tekrar tekrar bakılan fotoğraflar duyulan merakın fitilini ateşliyor. Bu ateş, “gel de sabret” dedirten bir heyecan fırtınasıyla giderek yayılıyor ve süratle insanın tüm benliğini sarıyor.
 

                                                                                                                                               Yolculuk

İşte bu duygularla başlayan, beklemelerle yaklaşık 15 saat süren Paris aktarmalı yolculuğumuzun ardından Juarez Uluslararası Havaalanı’na indiğimizde karşılaştığımız sıcaklık ve misafirperverlik, gezimiz boyunca farklı şekillerde hep bizimle olacaktı. Gezi öncesinde okuduğum kaynaklarda ısrarla vurgulanan ve Meksikalılarla aramızda var olduğu söylenen benzerliklerden ilki, gün gibi ortada, hemen yanı başımdaydı. Uçaktayken yanımda oturan Meksikalı Monika’nın arkadaş canlısı yaklaşımı, yüzünde kaybolmayan bir gülümseme ile usanmadan ülkesini anlatması, büyük bir merakla ve hevesle üzerine gelen soru yağmurunda ıslanmaya gönüllü olmasıyla, bitmez gibi görünen yolculuk neşe dolu geçen bir zamana dönüşmüş ve bir çırpıda bitivermişti.
 

                                                                                                                                                                                                      Meksika’da ilk dakikalar

Uçaktan havalimanına geçişte, daha sonra yüzümüzde bir tebessümle derin bir nefes aldıracak olsa da, bizi telaşlandıran bir sürprizle karşılaştık. Meksika vatandaşı olmayanların pasaportlarının toplanması, bir odada bekletilmeleri ve bütün bunların tek bir kelime açıklama yapılmaksızın büyük bir ciddiyetle yapılıyor olması ister istemez endişeli bir hava yarattı. Yanımıza gelen ve yüzündeki yumuşak ifadeyle yüreğimize su serpen görevlinin, elinde pasaportlarımız, kendisini takip etmemizi istemesiyle işin aslı ortaya çıkmış oldu. Meksika’daki ilk dakikalarımızın endişe ile şaşkınlık karışımı bir merak duygusuna teslim olarak geçmesine neden olan bu ilginç uygulama, aslında turistlerin vize ve pasaport kontrollerinin uzun kuyruklar beklemeksizin yapılabilmesi için tasarlanmış ve tamamen iyi niyetle yapılıyor. Tanıdık bir sorun olan iletişim eksikliği sebebiyle biraz geç de olsa aslı anlaşılan bu uygulamanın yarattığı endişe, hemen sonrasında bizi terk edecek ve seyahatimiz boyunca bir daha yanımıza uğramayacaktı…
 

                                                                                                                                                                          İzlenimler: Bayram havası her yerde…

Öncelikle şunu söylemeliyim; Meksika gördüğüm en renkli, en cıvıl cıvıl ülke. Binlerce yıl öncesine uzanan gizemli uygarlıkların, Aztek ve Mayaların sıra dışı zenginlikteki tarihlerini gözler önüne seren yapılarla süsledikleri bu cennet diyarı, mavinin ve yeşilin en güzel tonları ile bezeli. Ülkede her şey rengârenk… Evler, yemekler, insanlar, kıyafetler, sokaklar. Her biri ayrı bir renk cümbüşü… Geleneksel kıyafetler, yerel lezzetler, olduğu gibi görünen ve mutlu olduğu için gülen yüzler. Barındırdığı renkler ve neşe ile sanki her gün bir bayram bu ülkede… Yılda bir defa ölüm günü kutlamaları yapılıyor ve bu günde ölülerin ruhlarının kendilerini ziyaret ettiğine inanan Meksikalılar evlerinde güzel sofralar kurup, ölümü bile neşe ve coşkuyla anıyorlar. Dışarıda ve evlerde cansız, soluk renklere, insanların yüzünde üzgün ya da düz bir ifadeye rastlamak pek olası değil. Meksika’nın bu güzel atmosferi daha ilk anda yüzünüze çarpınca, şöyle bir sarsılıp kendinize geliyorsunuz ve mutluluğun tanımını, gülümseyebilmenin gereklerini yeniden sorgular hale geliyorsunuz. Her türlü özel günde bıkmadan kendimiz ve sevdiklerimiz için dilediğimiz, ne olduğunu tam olarak bilemesek de hissetmenin ve sahip olmanın çok güzel olacağına inandığımız ‘huzur’, bu diyarın özünde vardı sanki ve içimizi kaplaması çok da uzun sürmedi…
 
 
Uzun bir yol katedilerek ulaşılabilen okyanusötesi bu sıcak ülkenin insanlarının çoğu, fiziksel olarak bu kadar uzak oldukları Türkiye’yi tanıyor ve çok seviyor. Ufak tefek, esmer, sevimli, yardımsever ve misafirperver insanlar dört bir yanınızı sarıp sarmalayan pespembe bir dünya yaratıyorlar sizin için. Yüzlerindeki gülümseme, sizdeki memnuniyeti görmeleriyle birlikte artıyor, daha da belirginleşen bir mutluluk ifadesi yüzlerini kaplıyor. Saatler süren uçak yolculuğunun ardından bu güzel ve samimi yaklaşımla mesafeler kısalıyor, kısalıyor ve nereden geldiğimizi söylediğimizde büyük bir coşkuyla “Turkiyaa!” diye bağırmalarıyla adeta yok oluyor. Ülkelerini ziyaret etmek için bu kadar uzun bir mesafeyi aşmamız onları çok etkiliyor ve mutlu ediyor. Kaç saat uçtuğumuzu, aktarma sayılarını ve bekleme sürelerini hemen hemen tanıştığımız bütün Meksikalı arkadaşlarımız soruyor. Başta İstanbul olmak üzere Türkiye’yi, bizi şaşırtacak derecede iyi tanıyor ve ilgiyle takip ediyor olmaları bizi çok keyiflendiriyor. Okyanus ötesinde uzakları yakın eden, her adımda beslenen, buralı bizleri oralı hissettiren bu yakınlığı görünce, bir kez daha çıkara dayalı ilişkiler ve yozlaşmışlığın pençesinde can çekişen insanlık için umutlanıyoruz…
 

                                                                                                                                                    Meksika, farklı iklim ve bitki örtüsünü içinde barındıran şanslı bir ülke. Ülkenin çeşitli yerlerinde, çöl ikliminden karasal ve tropikal iklime kadar birçok iklim çeşidine rastlıyorsunuz. Dolayısıyla bitki örtüsü de çok çeşitli, cennet gibi dedirtecek kadar güzel ve bakir. Ananas, hindistancevizi, papaya ve adını duymadığımız birçok tropik meyveye çok sık rastlanıyor.

Meksika kesinlikle pahalı bir ülke değil. Özellikle yemek ve ulaşımda çok düşük fiyatlarla karşılaşıyorsunuz. Örneğin, Mexico City’de metro 28 kuruş civarı. Muhtemelen dünyanın en ucuz metrosu. Özellikle Avrupa ülkeleri ve ABD ile kıyaslanırsa düşük maliyetle yüksek kalitede hizmet sunulduğunu söyleyebiliriz. 1 ABD Doları yaklaşık 10 Meksika Pesosu ediyor. Cancun, Acapulco gibi popüler tatil merkezlerindeki lüks mekânlar bile beklentinin üzerinde ucuz ki diğer yerlerde gelecek hesaplara şaşıracak, güzel koşullarda sunulan tatmin edici hizmetin ucuz olabildiğini idrak edene kadar fiyatları tekrar tekrar kontrol edeceksiniz. Kıtalararası uçuşların yüksek maliyeti olmasa Meksika, en makul bütçeyle en yüksek kalitede tatil yapabileceğiniz, sizi memnun etmek için yarışan sevimli insanlarla dolu bir ülke. Her daim gözlerinin içi gülen bu insanların, sizleri mutlu etmek için bu kadar çaba sarfetmelerinin ve sundukları sınırsız pozitif enerjinin aslında hiçbir maddi karşılığı yok.
 

                                                                                                                                                           1810 yılında İspanya’dan bağımsızlığını kazanan Meksika’nın varlığından, verimli topraklarından ve gelişmiş medeniyetlerinden, 16. yy. başlarında İspanyolların keşfinden önce kimsenin haberi yoktu. Domingo, Porto Riko, Küba ve Cozumel gibi adalara ayak basılmasıyla başlayan bu keşif, sırasıyla Maya ve Aztek medeniyetleriyle devam etti. Sonrasında din, dil ve kültürlerini, yapılarını, yazılı eserlerini harap edecekleri ve böylece topyekün bir hâkimiyet kuracakları bu diyardan çok etkilenen İspanyollar, ilk başta ada olduğunu sandıkları bu topraklarda önce Maya kentlerine, bina ve tapınaklarına, değerli taş ve kıyafetlerine hayran kaldılar. Sonrasında ise, Azteklerin medeniyeti, zenginlikleri ve dost canlısı tutumları karşısında mest oldular; tıpkı bizim şimdilerde hissettiğimiz gibi…