Kentimizi Süsleyen Altın Sözler

İki sayıdır yayımladığımız ‘müzekent Safranbolu’dan’ köşesine gelen tepkilerin çoğunlukla olumlu ve yazıların sürdürülmesi yönünde olması çok sevindirici…

Tarih zengini kentimizde konu kıtlığı gibi bir sıkıntı da yok çok şükür. Yeter ki bunları ortak mirasımız olarak ‘Tarih Bilinci’ içinde korumaya özen gösterelim, yok etmeyelim.

Sıkça yinelediğimiz şekilde ‘Safranbolu’nun olağanüstü bir topografya üzerinde kurulmuş olması’ gizemini, güzelliğini arttırıyor.

Hele hele sağlam, fonksiyonel, ekonomik ve estetik özelliklerine ilaveten, iç düzenlemelerdeki zenginlik evlerimizi cennet köşküne dönüştürüyor.

Bu nedenle güngörmüşlüğünü, inceliğini, saygınlığını tevekkül anlayışıyla güçlendiren kent insanımız; evlerin sıcak, rahat, sakin güvenli ve huzurlu yuva olması için bazı simgeler geliştirmişlerdir. Öte yandan yaşadığı yakın çevreyi güzel ve derin anlamlı yazılarla süsleme geleneğini de ihmal etmemişler.

Bunlar güzellik ve mesajlarla dolu olan çeşme ve camilerdeki ‘Hüsn-ü Hatt’lar ile ev içlerindeki hatlı bezemelerdir. 

Bu yazılar kaynağını yüksek dini duygular, ayet-i kerime, hadis-i şerif ile atasözü, kibar-ı kelam gibi asırların imbiğinden geçen veciz cümlelerden almaktadır.

Bu ibareler insana güzel, temiz ve yüce fikirler ilham eder. Kapris, stres, çekememezlik hayatı zehir eden düşüncelerden kurtarıp yaşama sevinci verir.

Öte yandan bu ibareler sabır, tevekkül, hoşgörü, ahlak ve fazilet mesajlarıyla yüklüdür.

Kentimizde her gün gördüğümüz: ‘Maaşallah’, ‘el- mülkü li’lIah’, ‘Bismillahirrahmanirrahim’, ‘Ya hahız’, ‘Maaşallah u kane’, ‘Tevekkel tu-al- Allah’, ‘Ya fettah’, ‘Hilal durumunda mavi ay’ saçaklardan sarkan ve uğur getirmesi için asılan ‘geyik boynuzları’, ‘EI nezafetül minel iman – temizlik imandan gelir’, ‘EI-Kasıbu-habibullah – çalışıp kazanan Allah’ın sevdiği kuludur’ ibareli her meslek, meşrep, mezhep ve tabakadan insanlar için bir sığınak ve ümit kaynağıdır.

Hele hele İzzetpaşa Mahallesi Kütükçü Sokak ile Dışkalealtı Sokağın birleştiği ada üzerinde bulunan Hacı Memişzade Hamdi Efendi köşe evi önündeki kıble taşı – dua taşı başlı başına bir tarih hazinesidir.

Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı değerli büyüğüm Prof. Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu’nun ilginç bir yazısı takdirlerinize maruzdur:

“Safranbolu Festivali (Türk Kültüründe 800 yıl), 12 – 14 Eylül 1996 günleri yapıldı; ben de bu festivalde bulundum. Aile kökenim Kastamonulu olması hasebiyle hayran olduğum ve bir bilim adamı yazar olarak kültürü ile ilgilendiğim bu şehrimize (kent değil) hep çevresi ile bakmışımdır. Nitekim Safranbolu da Kastamonu’dan kopmuş, zengin kültür birikimi olan bir şehrimizdir.

Bu vesile ile samimi bir itirafta, bulunmak istiyorum. Yaklaşık 45 yıldır İstanbul ile irtibatı olan biriyim. Çocukluk yıllarımın unutulmaz hatıraları içinde şu hususu iyi hatırlıyorum. Biz Kastamonu’dan İstanbul’a giderken Safranbolu’ya ulaştığımızda, İstanbul’un kokusunu almaya başlar, İstanbul ‘un bir kesiminin bu şehirde yaşadığını görür gibi olurdum. Çünkü eski Safranbolu hayatında ve insanında, eski İstanbul’un izleri bulunurdu, lütfen hayattakiler gücenmesinler; bu değerlendirme yaklaşık yarım asır öncesinin hatıraları için yapılmıştır. Niçin eski dedim?

Gelişen ve değişen şartları göz önüne getirdiklerinde okuyucularım bana hak vereceklerdir. Her şeyden önce bugün eski İstanbul’umuzu maalesef ellerimizden bir güvercin gibi uçuruverdik. Nüfusu iki milyonda dondurularak, halkın kesesine uygun konaklama tesisleri yapılıp bir müze şehir havasını koruyabilseydik ne güzel olurdu. Ne yazık ki bugün problemli bir şehir haline geldi ve bunun sorumluları gene bizleriz. Yazımın başında peşin hüküm vermiş gibi olacak ama hâlihazır durum doğrultusunda mesafe alınmaya devam edildiğinde, korkarım Safranbolu da, İstanbul’un Anadolu’da benzeri olmaktan öteye gidemeyecektir. Panelin ağırlıklı konusu, kültürel mirasın korunması paralelinde ‘Safranbolu’da korumacılığın sorunları ve çözüm önerileri’ idi.

Bu husus, üzerinde tartışılmaya değer bir konu olmakla birlikte meseleye sadece mimari açıdan bakılması gibi tek taraflılığı vardı. Hâlbuki korumacılığın çok değişik boyutlu olduğu, olması lazım geldiği göz ardı edilmemelidir. Süleymaniye Camii ve benzerleri, mimarimizin nasıl birer abide eserleri ise; gusledemediğinden ve o vaziyette taşın konulmasına gönlü razı olmadığından, sırtındaki taşı bırakmadan götürüp getiren amelenin bu hassasiyetinin ve özel durumunun sezilmesi sonucu, bütün çalışanların gusül abdesti ile işbaşı yapmaları zeminin hazırlanması için yapılan Küçük Hamam’da, bir noktada Süleymaniye kubbesi kadar büyüklük abidesi olarak kalmalı ve duygu olarak yaşatılmalıdır.

Safranbolu ve benzeri sayılı yerlerin yeniden yapılanması ve eksikliklerinin telafisi için, bakış açısının tek düzeylikten kurtarılarak, esasen içinde var olan bu taraftarının gün yüzüne çıkartılmasında zaruret vardır. Yaklaşık 25 yıl önce, ince anlamlar taşıyan bazı taşlar üzerinde çalışmalarım ve yayınlarım oldu. ‘Taşların Dili’ ana başlığı altında bir seri olsun istemiştim. Namazgâhlar, Keşkek Taşı, Kuş Evleri, Sadaka Taşı yazılarım çıkanlar arasında.

Nitekim Türkiye’de sadece üç örneği bulunan Namazgâhlardan biri de Safranbolu’dadır. Fotoğraf çekmek için şehri dolaşırken, Hamdi Memiş’in evinin önü denilen yerde bir taş görüp, karşı evdeki 80’in ürerinde olan yaşlı bir komşusundan sormuştum da, “Buna dua taşı derler; önüne durduğunda karşında kabristanı görüp gelip geçerken geçmişlerine Fatiha okursun” demişti.

İnce duyguya bakınız. Bu duygulan yaşayarak Fatiha okuyup biraz sonra dükkânını açan biri ticaret ahlaksızlığı yapabilir mi? Bu taşın ikinci bir öreğini görmedim. Bu gelişimde söz konusu taşın daha da yıpranmış olduğunu gördüm. Acilen korumaya alınması lazımdır. Bilemiyorum ama konuya sadece mimari açıdan bakanların, bu taşın, varlığından haberleri olduğunu sanmıyorum. Bir noktada benzerleri 500’den fazla olan Safranbolu evleri kadar kendi çapında bir değer taşıyan bu taşın yerli – yabancı turistlere, genç nesle gösterilip anılarak ince duygunun canlı tutulması gerekmektedir.”

Yazı: Aytekin Kuş, fotoğraf: İsmail Şahinbaş

Sırtçantam 3. sayı, Mart 2005