Karlar Altında Acelle

‘Yürümek. Dönüp bakmamak arkaya, arkada ne var? Yan yana asılı duran resimlerin korkutucu düşlerle yüklü can sıkıcı renklerinden başka.’ Türkiye’nin en iyi kadın romancılarından ve ne yazık ki çok genç yaşta yitirdiğimiz Sevgi Soysal, 12 Mart darbesinin ardından yazdığı ‘Yürümek’ adlı ilk romanını bu cümlelerle bitirir. Sevgi Soysal’ın bu satırları yürüme eylemi dışında elbette başka anlamlar da taşır. Somut bîr harekete geç demektir bu satırlar. Başkaldır demektir. Kalk ve git demektir.

 

Kış mevsiminin tüm kara rengini, tüm çamurunu, tüm sevimsizliğini kova kova boşalttığı bir büyük kentte yaşıyorsanız ve bir sabah kalkıp günübirlik de olsa başka bir yere gidiyorsanız, orada sizi, hiç tanımadığınız, duru, beyaz, apak, iç açıcı bir kış karşılıyorsa, bu mevsime ne kadar haksızlık ettiğinizi anlarsınız. İstanbul ya da Ankara’dan Acelle Yaylası’na yapacağınız bir günlük doğa yürüyüşü size tümden nefret ettiğiniz bir mevsimi yeniden kazandıracaktır.

 

Acelle Yaylası, Sakarya’nın Akyazı İlçesi’nde Kapıorman Dağ silsilesi üzerinde bulunan ortalama bin metre rakımlı bir bölgedir. Burası, halk arasında 96 Harbi olarak anılan 1877 Osmanlı – Rus Savaşı’nda Doğu Karadeniz’den kaçan insanların memleketidir. Ahali genelde Trabzon’dan göçmüştür.

 

Acelle Yaylası’na adım attığınızda gözünüze ilk çarpan, büyük şehirlerde artık parmakla sayılacak kadar az kalan ahşap evlerin çokluğudur. Rehberimizin aktardığına göre bölgede 500 kadar ahşap yayla evi varmış. Ve sadece bir tane betonarme ev inşa edilmiş ama köylüler onu da yakında yıkacaklarmış. Yöre halkının böyle bir bilinçliliğe ulaşmasına doğrusu biz şehirliler gıpta ediyoruz. Yaylayı Akyazı’ya bağlı üç komşu köy kullanıyor: Boztepe, Taşyatak, Hanyatak. Yaylaya özellikle kışın Boztepe Köyü’nden yürüyerek çıkılıyor. Boztepe iki mahalleden oluşan bir köy. Boztepe’nin kendisi ve Çatalkaya Mahallesi. Köylünün esas geçimi fındıktan.

 

Ama köyde her türlü meyve yetişiyor. Yaylaya doğru hareket etmeden önce köyü uzun uzun geziyoruz. Çatalkaya Mahallesi’nde ilginç bir ahşap cami var. 1940 yılında yapılmış. Türkiye’deki ahşap camilerin ne kadar az olduğunu düşünüyor insan ya da ne kadar azının bugüne kaldığını. Örneğin İstanbul’da, hatırladığım kadarıyla tek ahşap cami Boğaziçi’ndeki Kuleli Bahçe ya da diğer adıyla Kaymak Mustafa Paşa Camii’dir. 3. Ahmed zamanında 1720’de yapılan cami aslında kâgir bir binadır ama ahşap ilaveleriyle Boğaz’ın en ilginç yapılarından biridir.

 

Köyde en çok ilgimizi çeken sürekli rastladığımız ot yığınları. Biraz peri bacalarını andıran ot yığınlarının ne işe yaradığını ve yaylayla ilgisini anlatıyor köylüler. Yayla hem onlar için, hem hayvanları için vazgeçilmez bir yer. Çünkü öncelikle büyük ve küçükbaş hayvanlarını yaz boyu yaylada otlatırlarken boş durmuyorlar hayvanların kışın yiyeceği otları biçiyor, kurutuyor ve yığın denilen sistemle kışa depoluyorlar.

 

Her bir yığın 3 – 5 metrelik ahşap bir direğin etrafına sarılan kuru otlardan oluşuyor ve üstleri naylonla kaplanıyor. Yaz boyu semiren hayvanlar da, kışın bu otlarla aç kalmayarak süt vermeye devam ediyor. Bu köylerde işbölümü çok net. İnsan hayvana, hayvan insana bakıyor. Yazın üretiliyor, kışın ise tüketiliyor. Yaz yorgunluğu kışın çıkıyor. Erkekler kahve köşelerinde belki okey masasında ya da televizyon karşısında ilkbaharı bekliyorlar, kadınlar ise evlerde belki kızlarına çeyiz işliyorlar. Yayla yolu tüm kış ayları boyunca tamamen karlarla kaplı ve araçlara geçit vermiyor. Köyden yaylaya 3 – 4 saatlik bir yürüyüşüyle ulaşıyoruz. Ama zorlu bir tırmanma değil, hafif eğimle çıkıyoruz.

Rahat, bol oksijenli bir doğa yürüyüşü. Manzara ise gerçekten olağanüstü. Yol boyunca Mudurnu Çayı Vadisi ayaklarımızın altında. Kuzeyde Elmacık Dağları uzanıyor. Bu dağların batısındaki doruğun adı Kerem Ali Tepesi. Kış güneşi altında bir pırlanta gibi ışıltılar içinde.

Grubumuzdaki dağcıların gözleri o doruğun ışıltısı gibi parlıyor, bir dahaki sefere oraya tırmanma planları yapıyorlar. Keşfetmek, fethetmek, doğanın zor koşullarını alt etmek belki de insanoğlunun en büyük keyfi. Acelle Yaylası’na ulaşmak için son bir tepeyi tırmanıyoruz. O tepeden yaylaya doğru hafif bir eğimle iniliyor, inmeden önce, yüksekte olmanın avantajıyla çevreyi izliyoruz. Kuzeyde Mudurnu Çayı Vadisi’nin ardındaki Akyazı ve Adapazarı Ovası ayaklarımızın altında.

Kapıorman Dağları’nın kuzey yakası, flora açısından da oldukça zengin. Gün boyu karaağaç, kestane, gürgen, çam, köknar ağaçlarından oluşan göz alabildiğine ormanlarla karşılaşıyoruz. Orman altı bitki örtüsü olarak Doğu Karadeniz’in karakteristik özelliklerinden olan eğrelti otu ve komar ağaçları yanında otsu çok sayıda bitki türüne rastlıyoruz. Acelle Yaylası’nda keyifli bir mola zamanı. Yanımızda getirdiklerimizi, köylülerin ikram ettiği meyveleri iştahla yerken, yaylanın geniş panoramasının keyfini çıkarıyoruz. Yeşilin her tonunun kar beyazıyla uyumunu seyrediyoruz: Tirşe ve beyaz, nefti ve beyaz, turkuvaz ve beyaz, zeytuni, yosun yeşili, limonküfü ve beyaz.

 

Köye dönüşte, kahvede söyleşirken yeni şeyler öğreniyoruz: Acelle Yaylası’nda 5 yıldır Kadırga şenlikleri yapılıyormuş. Kadırga şenliği yayla insanının ya da bu köylerden büyük şehirlere göçen insanların belli bir tarihte toplanmasını, bir araya gelmesini sağlıyormuş. Bir tür hasret giderme işlevi görüyormuş. Halk oyunları oynanıyor, kızlar erkek, erkekler kız beğeniyormuş. Hatta hayvan alışverişi yapılıyormuş. Yakın çevreden birinin durumu kötü ise bu şenlikte onun için yardım toplanıyormuş. Akşam oluyor. Köyden ayrılırken ezan sesleri bizi uğurluyor.

Biraz yorgunuz belki, otobüsümüz otoyolda son sürat giderken göz kapaklarımız kapanıyor. Yeşil ve beyaz düşler görüyoruz. Bir ara yanımda getirdiğim David Le Breton’un ‘Yürümeye Övgü’ kitabını açıyorum. Kitap şu satırlarla başlıyor: Yürüyüş çoğu zaman insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan bir dönemeçtir. Tümüyle insana özgü bir yetenek olan dünyaya anlam vermek, dünyayı anlayarak ve başkalarıyla paylaşarak hareket etmek insan varlığının, milyonlarca yıl önce ayağa kalkmasıyla doğmuştur.’

Gezi Rehberi

 

Coğrafya: Acelle Yaylası, Sakarya İli’nin Akyazı İlçesi sınırları içerisini de kapsayan Kapıorman Dağları üzerinde, ortalama bin metrelik yükseltisinde bulunur.

 

Ulaşım: Acelle Yaylası’na gitmek için bizim önereceğimiz en kestirme ve güvenli yol, otoyoldaki Akyazı gişelerinden başlıyor. Gişelerden çıktıktan sonra Karapürçek, Dokurcun yolu takip edilmeli. Beldibi Köyü’nden sonra 22. kilometrede Mudurnu Çayı kenarından sağa doğru Taşyatak, Boztepe, Hanyatak yönüne doğru gidilmelidir. Buradan sonraki hedefimiz, Acelle Yaylası’na bizi götürecek en kestirme yol Boztepe Köyü’nde başlar. Sapaktan Boztepe Köyü’ne 5 kilometrelik zemini düzgün ama virajlı bir yoldan sonra ulaşılır.

 

Boztepe Köyü: Mudurnu Çayı’na tepeden bakan Kapıorman Dağları eteklerinde kurulu bulunan Doğu Karadenizli yurttaşlarımızın oturdukları bir köydür. İki mahalleden oluşur. Köyün yukarısında bulunan mahalleye Çatalkaya Mahallesi denir. Yer yer Doğu Karadeniz sivil mimari örneklerinin izlerini taşıyan evler mevcuttur. Çatalkaya Mahallesi’nde 1940 tarihli çok ilginç ahşap bir cami vardır. Köylülerin büyük çoğunluğu fındıklarımı ve hayvancılıkla geçinir. Yaylacılık geleneği, sembolikte olsa yüzyıllardır devam etmektedir.

Yazı: Ahmet Parman, fotoğraflar: İsmail Şahinbaş

Sırtçantam 1. sayı, Ocak 2005