Karadeniz’de Bahar: Özlenen Buluşma

Uzun yıllar memleketten uzakta kaldığımda hep aklıma Nazım’ın ‘Yine memleketim üstüne söylenmiştir’ şiiri düşerdi: “Memleketim, memleketim, memleketim, ne kasketim kaldı senin ora işi. Ne yollarını taşımış ayakkabım, son mintanın da sırtımda paralandı çoktan, Şile bezindendi. Sen şimdi yalnız saçımın akında, enfarktında yüreğimin, alnımın çizgilerindesin memleketim, memleketim, memleketim…”

Şimdi bahar mevsimi geliyor ve benim aklıma yine bu şiir ve memleketim düşüyor. Karadeniz bölgesinde bahar mevsimi nasıldır bilir misiniz? Ben size bunu biraz anlatmayı deneyeceğim ama ne kadar başarılı olurum bilemem… Karadeniz bölgesindeki görsel şöleni anlatmak zaten usta kalemlerin işi olmalı, benim gibi bir amatöre de sadece yaşadıklarını anlatmak düşer.

Karadeniz’de mevsim dönüşümlerinin her biri ayrı bir güzelliktedir; o bölgeye giden az çok bunun ne demek olduğunu anlayabilir. Ben mesela Çamlıhemşin’de geçen çocukluğumda en çok sonbahar mevsimine geçişi severdim. Ama ilkbaharın da es geçilmeyecek o kadar çok yanı var ki… En başta, ağır bir kış yükünün altında dinginleşen gürgen, ıhlamur, kestane ve kızılağaçların renk cümbüşünden başlamak gerekir. Her birinin dallarında ayrı bir telaş vardır ve hepsi kendini nemli bir yaz mevsimine hazırlar. Çünkü gurbetçisi bol olan Karadeniz bölgesinin yazlık misafirlerinin en çok kendilerini seyredeceğini bilirler. Ve çıplak gözle kışın çok rahat seçilebilen orman örtüsü, baharın gelişiyle artık yavaş yavaş bütünün içinde kaybolur.

Peki, sadece ağaçlar mı? Elbette değil. Baharla birlikte, sadece doğa değil insan da canlanır adeta. İlk olarak; bütün bir kışı ahırda geçirmek zorunda kalan ve sahiplerinin karlı ormanlardan getirdiği ve Hemşinlilerin ‘alaf’ dediği kumar ağaççıklarının yapraklarıyla karnını doyuran süt ineklerinin bayramıdır bahar mevsimi. Çünkü baharla birlikte, ahırdan çıkılacak ve bir iki ay içinde yükseklere, yaylalara çıkılacaktır. Bu ahırdaki hayvanlarına bakmakta zorlanan köylüler için de çok önemli bir şeydir. Ahırdan çıkan hayvanların kırlara salınmaması için artık bir sebep yoktur. Fakat dikkat edilmesi gereken bir husus vardır. İlkbahardaki taze otlar, hayvanların karnını şişirir ve hayvanları hasta edebilir. O nedenle biraz beklenir bu işlem için… Hayvanların ve insanların bir arada bahar mevsimine geçmesi, bu içi çelikten çok güzel hikâyeler de çıkarabilir. Şunu kesinlikle söyleyebilirim sanırım. Karadeniz kadınları hayvanlarına âşıktır; onlara isim verir, süsler ve bir gelin gibi ahırdan çıkışını adeta tören haline getirir. Bizim evdeki hayvanları zaman zaman kıskandığımı hatırlıyorum. Öyle bir itibarları vardı ki, insanın inek olası gelirdi. Biz de çocuklar olarak hayvanları çok severdik, zaten onları yaylaya götürme görevi bizlere aitti. Bütün bir kış ahırda kalan hayvanlar, serbestliğe kavuşunca sağa sola kaçışır, yayla yolundan sapardı. Bizim görevimiz de yayla yoluna girene kadar onları kontrol etmekten ibaretti. Kaçkarlarda bahar mevsimi diğer bölgeler göre biraz daha geç hissedilir. Bizim için bahar mevsimi de okulların kapanmasıyla başlayan ve yazbaşı yaylanın yolunu tutmaya başladığımız zamandı.

Kumar çiçeğinin balı güzel olur

Fırtına Deresi, Mayıs – Haziran aylarında karların erimesiyle yıl içindeki en büyük debisine ulaşır ve genellikle bu mevsimde çocuklara bilhassa dere kenarlarına inilmemesi tembihlenir. Özellikle Karadeniz’in birçok bölgesinde Hemşin’de kumar çiçeği denen çiçekler açar dere kenarlarında. Latince ismi rhododendron olan bu morlu, sarılı, beyazlı çiçeğin yedi çeşidi vardır. Ve her biri açtığı yükseltilerde tabiata ayrı bir farklılık kazandırır. Orman altlarındaki mor renkli kumar çiçekleri ile orman içindeki sarı renkli kumar çiçeklerinin kokusu biz insanları olduğu gibi arıları cezp eder. Ve arıların kumar çiçeklerinden aldığı özler, Karadeniz vadilerinin tadına doyulmaz ballarını oluşturur. Baharla birlikte sadece orman gülleri değil, birçok endemik tür de kendini görücüye çıkarmaya başlar. Karadeniz Bölgesi’nin dünyadaki bitki çeşitliliği sıralamasında kendi içinde 2.400 tür bitki barındırdığı yapılan araştırmalarda ortaya çıktı. İşte bu 2.400 tür bitkinin baharla birlikte arz-ı endam etmesi, bölgede baharın nasıl bir tablo yarattığını anlamamızı sağlar.

Gene geldi yazbaşı

Karadeniz’de bahar yöre sakinleri için ‘yazbaşı’dır ve yazbaşı da toprakla insanın, hayvanların ve tüm tabiatın hareketlenmesidir tam anlamıyla. Doğayla insanın ilişkisi Karadeniz’de bence Türkiye’nin geneline baktığımızda farklı bir seyirdedir. Çünkü Karadeniz insanı nerede olursa olsun ne yaylasını ne de köyünü unutur. Duygularını ya bir şiirle ya da türküyle dile getirir ve her daim özlem içindedir. Genç kuşaklar ise yaylada geçirdikleri çocukluklarını unutmazlar kolay kolay. Onların da özlemleri tıpkı büyükleri gibi bazen bir şiire bazen yazıya dökülür:

“Ben hiç çocuk olmadım

Dere köpeğinin korkusuyla geçti en güzel günlerim

Paçalarım hep ıslaktı, kara lastiklerin içinde

Pitpit oynarken ağa değil, ebelikti bana düşen

Hilortların arkasından koşarken geçti senelerim

Tahta kamyonuma araba yolu yapmak

Bir avuç dut için katercileri beklemekle

Evet yaaa!

Ben hiç çocuk olmadım

Elimde değnek

Dudağımda bildiğim dualarım vardı

Seğerlere giderken.”

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş