Havalar Ilıman Olunca

Saatlerimizi bir saat ileriye alınca akşamın keyfini anlamaya başladık. Geçen akşam Gölcük civarına balık yemeğe çıktık. Ortalık henüz yeni kararmış, ilçede otopark arıyoruz. Bulduk, kısa bir manevra sonrası yerleştik. Ardından ayda en az bir kez uğradığımız balıkçımıza geldik. Yakında bulamayız diye işe çinekopla başladık, barbunla devam ettik, 100 cc kadar zeytinyağına batırılmış (aman lokantacı duymasın) yeşil salata ile işi hallettik.

Çıkışta manavdaki taze baklalar gözümüzden kaçmadı, bakla dereotu derken, yerli muz ve uzaktaki portakalları da kattığımızda konuyu Gölcükspor’a getirdik. Aman Remzi Demirer Hoca’nın haberi olmasın dedik. Geldiğimizi duyarsa bize kızar, ağzınızı sıkı tutun dedik. Otuz dakika sonra tam eve girecekken Remzi hocanın telefonu…

Serin bir günün ardından ılıman bir akşam yaşıyoruz. Birkaç gün sonra baharı tamamen hissetmeye başlayacağız. Batı, bu muhteşem mevsime her zaman erken giriyor. Peki, biz neler yapıyoruz? Anlatayım: Yolda gidiyor ve sigara içiyoruz. Arabamızın camından dışarıya söndürmeden izmariti atıyoruz. Sonrasını düşünmüyoruz. Aynı alışkanlığımızı yazın en sıcak günlerinde sürdürüyor ve ormanlarımızı yakar hale geliyoruz. İnanın kasten çıkarılmış denilen yangınların çoğu sigara izmaritlerinde meydana gelmektedir.

Piknik yapıyoruz. İlle de mangal olacak. Yak mangalı, ye sucukları ardından boşalt külleri… Çöpler mi, unut onları, doğa kendiliğinden halleder. Ne gereği var canım, bırakın bir naylon poşete, belki biri gelir alır gider?

Yolda yürüyoruz. Yere tükürüyoruz, sonra da üstüne basıp onu yok etmeye (!) çalışıyoruz. Nasıl bir temizlik anlayışıdır bu? Diğer yaptıklarımızı siz düşünün.

Otobüslerle seyahat ettiğimizde her durulan yerde büyük bir çöp poşeti görüyoruz. Bunları otobüslerin tecrübeli (!) host ve hostesleri bırakıyor. Modern olduk ya, her içtiğimiz bardağın renkli torbalarla toplandığını görüyoruz. Sorası mı, uçuşan plastik bardaklar, yerde aslını arayan kullanılmış poşet çaylar, pet su şişeleri ve diğerleri…

Sonra mı? Evet, topraklarının tarımsal verimi düşen bir ülke olduk. Ekmediğimiz için karşılığında para aldığımız topraklar ve nihayetinde dirhem dirhem sattığımız bir küçük dünyamız.

Havalar ılıman oldu ama doğayı koruma konusunda zerre kadar bir ilerleme yok. Şu baharın ilk günlerinde gözlerimizi kapatalım ve bundan beş öncesinde sokaklarında yürüdüğümüz kentleri, köyleri, ilçeleri aklımıza getirelim. Şimdi de açalım. Ne görüyoruz? Çıplak bir çevre, kaybolmuş ağaçlar ve onlarla yok olmaya başlayan doğa sevgimiz…

İşi tersine çevirmeye ne dersiniz?