Guguk Kuşunun Sesiyle Uyanmak

Bugünlerde havanın ısısı kırk derecenin üstünde seyrederken, başlığı okuyunca ‘Bize masal anlatma, guguk kuşu mu kaldı doğada?’ dediğinizi duyar gibiyim. 14.06.2012 günü sabah guguk kuşunun o büyülü, romantik ‘Guguk’ sesiyle uyandım.

Sanki beynimin saati yıllardır guguk sesine kuruluymuş gibi, ‘Guguk guguk’ der demez, gözlerimi açtım ve balkona koştum. Oydu, guguk kuşuydu. Elbette bu kuşu, Antalya’nın trafik gürültüsünün içinde duyacak değildim, 1.670 metre yükseklikte, Antalya’ya 40 km uzaklıkta Moryer Yaylası’ndaydım. Sorunlardan bunaldığımız şu günlerde bir yayla kaçamağı yapayım dedim. Gördüğüm güzellikleri sizinle paylaşmazsam haksızlık olurdu.

Yeşilin kırk tonu, görüş alanı, dağdan Korkuteli Yazır Köyü’ne dek uzanan, çiçeklerin çıldırmış gibi açtığı, bir renk yarışına girdiği manzarayı izlerken duydum o ‘Guguk guguk’ sesini. Gözünü yerden kaldıramayan, otların çiçeklerin dillerinden anlayan benim bile ilk kez gördüğüm, birçok ot ve çiçek vardı. Kimisi örtücü bitki, kimisinin boyu uzundu. Çiçekleri kocaman, minicik, ama renkleri kokuları dayanılmaz güzellikteydi. Kim bilir kaç tanesi endemik bitkiydi. Kendini dünya literatüründen gizlemiş, insanların hoyratlığından saklamış, nazlı güzeldi. Nasıl saklamasın güzelliğini? Mermer hırsı yüzünden, heybetli dağların karnı deşilmiş, tepesi uçurulmuş, güzelliği bozulmuş, gizemi yok olmuş insanoğlunun elinde. Bu güzellikleri izlerken, dağların çığlığını, boğazımda bir yumruk gibi duyuyordum. Boş evler inadına sessiz, dağlar çığlık çığlığa çaresiz gibiydi. Guguk kuşunun sesi belki de bu dağların yasıydı.

Sabah erkenden doğayı keşfe çıktım. Güneş yükselince çiçeklerini yumanlar olduğu için, hepsini görmek istiyorsam, erken kalkmalıydım. Gördüğüm her çiçeğe yaklaşıp ‘Günaydın’ dedim, taç yapraklarını okşadım. Onları ilk kez gördüğümü söyleyince ‘Biz de seni ilk kez görüyoruz. Hiç kimse bize bu denli sevgiyle yaklaşmadı’ dediler. ‘Benim ayrıcalığım, size olan aşkımdan’ dedim. ‘Ben hep gözlerim yerde yürürüm, belki bir çiçek görürüm, ya da taşların arasından başını çıkaran bir otun kulaklarını’ dedim. Çiçekleri kocaman olan, yemlik hemen atıldı. ‘İsabet olmuş bize âşık olman, biz acı vermeyiz, insanlar gibi’ dedi. Gülümsedik birbirimize, onların sayısız fotoğraflarını çektim.

Moryer’in ılık havası beni şaşırttı, daha önce Ağustosta geldiğimde üşümüştüm. Nigar “Antalya’da hava çok nemliyse, burada ılık oluyor” dedi. Gözlerim manzaranın şaşırtıcı güzelliğindeydi, ama kulağım guguk kuşunun sesinde. Öğle saatlerinde tekrar başladı, uzun uzun öttü.

Biliyorsunuz, guguk kuşunun nesli tükenmek üzere. Çamkese böceğini yiyerek, çamları kurutan, ağu torbacıklarından kurtarır. Şimdilerde guguk kuşu kaybolunca, çamların ağuları çoğaldı. Onlardan kurtarmak için, havadan ilaçlamak zorunda kalınıyor. Her püskürtülen zehrin, başka canlıları da yok ettiği ve doğanın dengesini bozduğu da bir gerçek.

Guguk kuşunun neden bu kadar az olduğunu da anlatmak isterim. Yıllar önce yazmıştım, ama unutulmuştur. Guguk kuşu diğer kuşlar gibi kuluçkaya yatmaz. Kuluçkaya yatan kuşları arar, o yuvayı bulunca, gözlemeye başlar. Kuş, yiyecek için yuvadan kalkınca, oraya yumurtasının birini bırakır, onun yerine bir yumurtayı aşağıya atar. Yuvaya dönen kuş, hiç bir şey anlamadan kuluçkaya yatar. Doğası gereği, guguk kuşunun yavrusu erken çıkar. Kendinden beklenmeyen bir hoyratlıkla, diğer yumurtaları aşağı atar. Zavallı kuş, yalnızca guguk kuşu yavrusunu besler, yuvadan uçurur.

Bu denli yüksek bir yaylada, doğanın bin bir güzelliğe büründüğü manzarayı izleyerek, kuş seslerini dinlerken, ama ille de guguk kuşunun romantik sesini duymak isterken, içimin yıkandığını hissediyordum. Adını mor çiçeklerinden alan Moryer, yeşille morun seviştiği, kuşburnu çalılarının beyaz duvaklarını takıp süzüldüğü, guguk guguk seslerinin gittikçe uzaklaştığı, bulutların gölgelemek için yarıştığı serin, ılık, sıcak, soğuk bir cennet bahçesiydi. Her sabah guguk sesiyle uyanmak nasıl olurdu acaba? Denemeye değmez miydi?

Fotoğraf. İsmail Şahinbaş