Eğirdir Gölü Balıkçılık Raporu Açıklandı

WWF-Türkiye’nin Siemens Ev Aletleri ile birlikte ülkemizin en büyük ikinci içme suyu rezervi olan ve “yedi renkli göl” olarak da bilinen Eğirdir Gölü’nün korunması için başlattığı “Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat” projesi tüm hızıyla sürüyor. Kirliliğin azaltılması, sürdürülebilir balıkçılığın sağlanması, eko-turizmin geliştirilmesi, doğa dostu tarımın yaygınlaştırılması, sorunların çözümünde yerel ortaklık oluşturulması, suyu kullananlar ve yönetenlerin bir araya getirilmesi konularında çalışmalar devam ederken, bir yandan da bu konularla ilgili raporlar hazırlanıyor.

Bu raporlardan biri de Eğirdir Gölü’nde balıkçılığın durumunu ortaya koyan ve çözüm önerileri getiren “Eğirdir Gölü Balıkçılık Raporu”. Raporda, su ürünlerinin Türkiye’deki durumu, Eğirdir Gölü’nde balıkçılık ile ilgili mevcut durum, göle yapılan balık aşılamaları, göldeki aşırı av baskısı, kirlilik kaynaklı ötrofikasyon ve sürdürülebilir balıkçılık için öneriler yer alıyor.

Eğirdir Gölü’nde balıkçılık
Eğirdir Gölü, 487 kilometrekarelik alanı ve 4005 hektometreküp hacmi ile Türkiye’nin en büyük dördüncü gölü ve ikinci büyük tatlı su gölüdür. Biyolojik çeşitliliği ile de en önemli sulak alanların başında gelen Eğirdir Gölü’nde balıkçılık, çevresinde yaşayanlar için önemli bir geçim kaynağıdır. Geçmiş dönemlerde yapılmış olan balık aşılamaları nedeniyle göl ekosisteminin bozulması, aşırı av baskısı ve özellikle tarımsal ve evsel atık sularının göle ulaşması sonucu meydana gelen kirlilik Eğirdir Gölü’nde balıkçılığın sekteye uğramasındaki en önemli etkenlerdir.

1985 yılında Eğirdir Gölü’nde 85 ton sazan avcılığı yapılırken, 2007 yılında avlanan sazan miktarı 0,2 tona kadar düşmüştür. Aynı şeklide, 1985 yılında 300 ton sudak avcılığı yapılırken, 2005 yılından bu yana kayda değer miktarlarda sudak balığı avcılığı yapılamamıştır. Ülkemizde fazla tüketilmeyen ancak 1960’lı yıllarda Avrupa ülkelerine ihraç edilmeye başlanan kerevit de (tatlı su istakozu) Eğirdir Gölü’nde avlanan ve ekonomik açıdan çok önemli bir türlerden biridir. 1980’li yıllarda yıllık 2000 ton civarında kerevit avlanırken, 1985 yılında Eğirdir Gölü’ne sıçrayan kerevit vebasıyla mücadele için 1986 -1999 yılları arasında kerevit avcılığı yasaklanmıştır. 1999 yılından günümüze kadar geçen süre zarfında ise kerevit üretiminde aşırı av baskısı nedeniyle istikrar bir türlü sağlanamamış ve 2001 yılında 797 tona yükselen üretim miktarı, 2007 yılında 11 tona kadar düşmüştür.

Aşırı av baskısı sonucu meydana gelen stoklardaki düşüş dikkate alınarak Eğirdir Gölü Yönetim Planı kapsamında göl; sazan, sudak ve kerevit avcılığına 2008 yılından itibaren dört yıl süre ile kapatılmıştır. Bunun yanında, 2008 – 2009 döneminde göle, yine Eğirdir Gölü Yönetim Planı kapsamında 2.000.000 adet sazan balığı yavrusu bırakılmıştır.

Balık aşılamaları ve Eğirdir Gölü
Eskiden aralarında çapak ve çirozun da bulunduğu on farklı tür balık yetiştirilen Eğirdir Gölü için 50’li yıllar ile yeni bir süreç başlamıştır. 1955 yılında Eğirdir Gölü’nde 10 tür balık bulunmaktaydı. Bu türlerden pek çoğunun hem ekonomik değeri yoktu, hem de gölün verimsizliği nedeniyle çok geç büyümekteydiler. Göldeki balık faunasının daha verimli hale getirilmesi amacıyla, göle Avusturya’dan ithal edilen ve tipik bir yırtıcı balık türü olan 10-15 cm boyunda 10.000 adet genç sudak balığı aşılandı. Avcı olan bu balık türü 80’li yılların sonuna kadar gölde hızla çoğaldı, sazan ve eğrez dışındaki türleri yok ederek göl balıkçılığının sazan ve sudak üzerine kurulmasına neden oldu.

1990’lı yılların başında göle gümüşi havuz balığı aşılandı. 10 yıl içinde hızlı bir şekilde artış gösteren bu tür, gölde en baskın tür haline gelirken 1990’lı yılların ikinci yarısında göle yine bir balıklandırma yapılmış ve bu sefer kadife balığı aşılandı. Sudak ve gümüşi havuz balığının aksine bu tür gölde yeterli bir popülasyon oluşturamadı.

Sonuçta, göldeki balık çeşitliliğinde 1930’lu yıllardan bu yana meydane gelen değişime baktığımızda gölün doğal türü olmayan beş türün (sudak, gümüşi havuz balığı, kadife balığı, tatlısu kolyozu ve gümüş balığı) göle çeşitli sebeplerle girdiği ve gölün balık faunası ve popülasyon dengelerinin bozulduğu, 1950’li yıllarda bildirilen iki türün ise (Eğirdir yağ balığı ve cüce siraz) neslinin tamamen yok olduğu görülmektedir. Özetle Eğirdir Gölü ne yazık ki ülkemizdeki bilinçsiz balıklandırmaların oluşturduğu olumsuz etkileri sergileyen en önemli örneklerden biri haline gelmiştir.

İş işten geçmeden Eğirdir Gölü’ne destek
Ötrofikasyon, özellikle göllerde besin zenginleşmesi ve bu besin zenginleşmesi sonucunda yosun artışı, buna bağlı olarak balık avlama sahalarının ve su kalitesinin bozulması olarak tanımlanmaktadır. Derinliği fazla olmayan ötrof göller zamanla önce gölcüğe ve daha sonrasında da bataklığa dönüşür. Eğirdir Gölü’nde 2006 yılında yaz ve sonbahar döneminde göl yüzeyinde mavi – yeşil jel benzeri bir 〠浣〠瑰㸢ﱂﱴﱧ潤慬琿洿欠棢攠政汫ⱥ欠棢㬲6tContentID

￰tCategoryID 
￰ClassID￶￿㿿Priority
￰Header￶￿㿿Spot￶￿㿿SpotImage ￶￿㿿SpotFlash ￶￿㿿SpotVideo ￶￿㿿SpotMusic ￶￿㿿Content￶￿㿿MemberOnly
￱Labels￶￿㿿PostFile￶￿㿿PostTarget
￶￿㿿CreateDateoluşum gözlenmiştir. Tarımsal ve evsel atıkların göle ulaşması, bunun sonucunda artan azot ve fosfor oranı ile kirliliğin artması, göldeki su ürünleri avcılığını etkileyen diğer önemli bir sorundur. Özellikle tarımsal ve evsel atıkların göle ulaşması engellenmezse, bu durum Eğirdir Gölü’nün yavaş yavaş bataklığa, bataklığın ardından çayırlığa dönüşmesine yol açacaktır.

Siemens ve WWF-Türkiye’nin, “Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat” projesi kapsamında gerçekleştirdiği çalışmalar, Eğirdir Gölü’nün gelecekte de var olabilmesini sağlayacak. Projeyle Eğirdir Gölü’nde pilot uygulamalarla sürdürülebilir kaynak kullanımını yaygınlaştırmak amaçlanırken, hazırlanan raporlarla gölün sorunlarıyla ilgili mevcut durum ortaya koyuluyor ve çözüm önerileri getiriliyor, verilen eğitimlerle gölün korunması için farkındalık yaratılıyor.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Dr. Filiz Demirayak; “Göldeki su ürünleri içinde en yüksek ekonomik değere sahip olan kerevit, sudak ve sazan neredeyse tamamen tükenmiştir. Bu türlerin stoklarındaki çarpıcı düşüşün ana nedeni aşırı ve bilinçsiz avcılıktır. Raporda; sürdürülebilir balıkçılığın sağlanması için bu türlerin av yasağının devam etmesi, gölde tamamen avcılığa kapalı bölgelerin tespit edilip balıkların üremesi ve büyümesi için fırsat yaratılması, avlanabilir stokların belirlenerek kota sistemine geçilmesi, balık stoklarının izlenmesi, kaçak avlanmanın önüne geçilmesi, kaçak avlanan balıkların satış yerlerinin denetlenmesi, göle yabancı balık türlerinin sokulmaması, gölden daha az su çekilmesi, tarımsal ilaçlamada kullanılan aletlerin göl suyu ile temas ettirilmemesi, zirai ilaç ambalajlarının göle etki etmeyecek şekilde imha edilmesi ve böylelikle göldeki su ürünlerinin varlığını da etkileyen tarımsal kirliliğin azaltılması gibi önerilerde bulunduk. Ayrıca Yedi Renkli Göle Yedi Renkli Hayat Projesi’nde yer alan gerek balıkçı eğitimleri, gerek doğal sulak alan arıtımı, gerek tarımsal kaynaklı kirliliğin önlenmesine yönelik pilot uygulamalarla hem gölün biyolojik zenginliği korunacak, hem kirlilik azalacak, hem de önemli bir geçim kaynağının devamlılığı sağlanacak.” dedi.