Çözüm Yok, Problem Çok!

Almanya’nın Garloben Kasabası’nda bulunan nükleer atık depoları ve bu depolara 30 senedir nükleer atık taşıyan trenler her yıl sayıları katlanarak büyüyen, on binlerce nükleer karşıtı protestocuyu ve nükleer karşıtlarını bir araya getirmeye devam ediyor. On bir adet vagondan oluşan Castor treni, tehlikeli nükleer atıkları Fransa’nın Normandiya Bölgesi’nden, Almanya’nın Garloben Kasabası’na taşıyor.

Protestoların ilk ayağı tehlikeli radyoaktif maddelerle dolu trenin çıkış noktası, Fransa’nın kuzeyinde bulunan Normandiya. Fransız nükleer endüstri şirketi Arave Almanya’dan gelen nükleer atıkları işletiyor. Kullanılmış uranyum yakıt çubuklarında bulunan plütonyumun ayrılabilmesi için yeniden işleme tabii tutuluyor ve işlemin sonunda kalan radyoaktif atıklar Almanya’ya geri gönderiliyor.

Nükleer sanayi sözde çok güvenli nükleer santraller üretebileceklerini vaat ediyor. Bunlara 3. nesil, 4. nesil gibi farklı adlar vererek güvenlik konularında yanıltıcı söylemlerde bulunuyorlar. Nükleer endüstrinin ve nükleer karşıtlarının anlaştıkları tek bir ortak nokta var. O da ‘Nükleer Atıklar.’ Nükleer endüstri, nükleer atık konusuna bu güne kadar çözüm getiremedi ve gelecekte de getiremeyecek. Nükleer santrallerin ortalama çalışma ömürleri 40 yıl.

Ortalama büyüklükte bir nükleer santral yılda ortalama 50 ila 60 metreküp radyoaktif atık üretiyor. Nükleer reaktörlerden çıkarılan nükleer atıklar, sıcaklıklarının düşmesi için, nükleer reaktörün yakınında bulunan soğutma havuzlarında beş sene bekletiliyor. Isısı 70 derece kadar düşen radyoaktif atıklar, toprak üzerinde 30 seneye yakın bir süre ışıma oranların düşmesi için bekletiliyorlar. Nükleer atıkların tehlikeleri yüzünden üzerleri yüksek miktarda betonla ve çelikle kapatılıyor.

Nükleer reaktörden radyoaktif atıkların çıkarılmasının üzerinden en az 35 sene geçti, simdi bu atıklara ne yapılacak? Nükleer endüstri, ürettiği atıkları bertaraf edemiyor, bunun yerine nükleer atıkları gözlerden uzak tutmanın çabası içinde. Nükleer endüstri okyanuslara radyoaktif maddelerle dolu varilleri atmasıyla meşhur. Okyanusun tabanında kaç bin tane radyoaktif atık içeren varil bulunduğu ise maalesef bilinmiyor.

Nükleer endüstri radyoaktif atıklar için gözünü sadece okyanuslara çevirmiş değil, gezegenin farklı bölgeleri, toprak altına gömülmüş radyoaktif atıklarla dolu. Belki de en acımasız yöntem, nükleer atıkların gelişmekte olan ve üçüncü dünya ülkelerine bazen yasa dışı bazen de yasal yollarla ihraç edilmesi. Somali’ye, Tibet’e ve Kazakistan’a Çin, ABD, Fransa ve Japonya’da üretilen nükleer atıkların depolandıkları biliniyor. Türkiye de bu nükleer atık furyasından nasibini aldı. Karadeniz ve Çanakkale kıyılarında yakın geçmişte yüzlerce radyoaktif madde ve atık içeren sarı renkli varil bulunmuştu.

Akkuyu’da kurulması planlanan nükleer santral de dünyadaki diğer emsalleri gibi elektrik üretmenin yanında çözümü olmayan radyoaktif atıklar üretecek. Bu atıkların akıbeti ne mi olacak?. Rus hükümeti ile yapılan anlaşmanın 12. maddesi gereği Rusya, nükleer atık yönetiminden sorumlu ve bu atıkları yeniden işlemek için istediği takdirde ülkesine götürebilir. Rusya, atıkları yeniden işleme tabii tutarak, atıklarda maddi değeri olan uranyum ve plütonyumu işleyecek. Rus kanunlarına göre yabancı ülkelerin nükleer atıklarının, Rusya’da kalması mümkün olmuyor.

Rusya nükleer atıkları Türkiye’ye geri gönderecek. Bu da atıkların Türkiye’de depolanması anlamına geliyor. Akkuyu nükleer santrali doğaya , ekosisteme ve insanlığa sadece çalıştığı süre boyunca tehdit oluşturmayacak, ürettiği nükleer atıklar yüzlerce, binlerce yıl daha tehdit ve tehlike saçmaya devam edecek.