Bisikletli Arılardan Mektup Var!

6 – 7 Ekim tarihlerinde hem Buğday’ın Tohum Takas Ağı projesine hem de küresel tohum kampanyasına destek için Kaz Dağları’nda TaTuTa çiftlikleri arasında tohum takası yapan bisikletli arılardan Zeynep’ten mektup geldi…

Bisikletli arılardan selam!

İlk duyduğumuz anda ‘katılmalıyız’ diye düşündük Buğday’ın projesine, hayaline demeli aslında. Bisiklete binmek zaten dünyanın en güzel şeyi. Hani mutsuzluktan ölüyor olsa insan (herkes için geçerli değil mi yoksa?) ‘gel bisiklete binelim’ çağrısı Sait Faik’in ‘hişt’ diyen sesi gibi bir çağrıdır bize her haliyle. Düşünün bu çağrıya bir de güzel anlam yüklenmiş, arı olacağız. Evet, şu kirlenmiş, kendi kendine olmadı ya, kirletilmiş dünyamıza nefesini geri vermek için çabalayan bir avuç Buğday insanı doğal tarım yapmayı düstur edinmiş iki çiftlik arasında tohum taşıyan arılar olmasını istemiş bisikletlilerden.

Heyecanla uçtuk tabi. Ankara’dan kalkıp ta Bayramiç’teki Muratlar Köyü’ne, Volkan’ın köy evine konuk olduk sabahın erinde. Horozlar yeni uyanmaktaydı. Gün ağarırken köy evinin penceresinden inceden sızan sabah ışığı eşliğinde iki saatlik büyülü düşlere daldık. Kendi adımıza sırf şenlikli rüyalara dalmamıza mekân olan o eski köy evindeki konukluk için bile binlerce kez teşekkür ederiz Buğday’cılara.

Kendi ürettiği cevizi, tahıllarından pişirttiği ekmeği, dalından kopardığı elmaları, mayaladığı yoğurdu ve dinginliğini paylaştığı için Volkan’a teşekkür edelim unutmadan. Yanımıza yolluklarımızı alıp Dedetepe Çiftliği için yola koyulduğumuzda çıkınımızdaki en ağır yük kese kâğıdına konmuş sarı buğdaydı. İki bisikletçiydik. Aşmamız gereken yol yaklaşık yetmiş beş kilometreydi. Aslında köy yollarından geçerek hedefimize ulaşmayı planlamıştık, e arı olunca kırlar tepeler en uygunu. Ama tekerler elde yaya arı olarak kalakalma ihtimali ürkütücü olduğundan ( neden mi, gördüğümüz ilk köy yolu 10. dakikada tekerlerimizi kalbura çevirme potansiyeli taşımaktaydı da ondan) biz de şehirli arılar olarak İzmir – Çanakkale Yolu’na sapmayı uygun gördük.

Sağlı sollu tarlalarda çalışan insanlara özellikle de kadınlara selam edip derdimizi, yükümüzü, neden yollara düştüğümüzü anlattık. Sağlıcakla, aman dikkat deyip yola saldılar bizi tekrar. Sonbahar sonbahar değişen renklerle dans eden tarlalarda morlu mavili çuvalları izlemek, keçilerin çanlarını dinlemek, olmamış yaban armutlarını koparabilmek yolculuğumuzu tatlandırdı doğrusu. Güneş yoldaşımız oldu.

Antalya’dan yola düşmüş iki bisikletçiyle karşılaştık, eksiğiniz gediğiniz var mı aman dediler, çıkınlarındaki fındık ve cevizden ikram ettiler. Hedefimizi ve nedenimizi onlara da anlattık. Güneş dağların ardına inerken biz de Küçükkuyu’nun emniyet şeritsiz zorlu virajlarından denize doğru uçmaktaydık. Deniz görmek, mavi ufuğa bakmak yorgunluğumuzu aldı.

Akşamın karanlığında Dedetepe yoluna vardık. Çiftliğe giden son 6 km ana rahmine doğru yapılan bir yolculuk gibiydi doğrusu. Karanlık, kapkaranlık, sessiz ama nedense bir yerlerden tanıdık. Cılız ve titrek ışıklarımız yolu aydınlatmaya çabalarken heyecanla çiftliğe vardık. Telefonla sürekli yanımızda olan Muhammed’i, kendisi aynı zamanda bu Bisikletli Arılar projesinin genç sahibi, karşımızda görmek karanlığın korkutuculuğunu alıp götürdü. Önümüzde Muhammed yanımızda birkaç köpekle küçük bir Babil’i andıran Dedetepe Çiftliği’nin mutfağına vardık hemen. Bir Japon, bir Alman, bir Tunuslu, bir İngiliz, bir Filistinli, bir Türk ve iki Bisikletli Arı zeytinyağlı yemeklerle oluşmuş sofranın başına oturduk hemen. Biraz şaşkın biraz karışık ve çok yorgunduk.

Ancak sabah anlayabildik ne denli güzel bir diyara geldiğimizi. Her şey sanki her şey el yapımı ve plastik değil hiçbir şey. Konuştuk, toprağa, ağaçlara bakarak, yavaşça seçtiği ve sevdiği uğraşa kendini vermiş bu genç gönüllüleri izleyerek. Derin nefes aldık, biriktirdik gördüklerimizi ve zeytin ağacı kokan soluklarımızı. Her şeyi koşarak yapmaya programlanmış halimize acıdık. Geçip giden ömrümüz üzerine düşünmeyi yola bırakarak yavaş yavaş hissederek yaşamayı tercih eden bu güzel insanlara hayran olduk. Konuştuk, konuştuk. Ve görevimizi hatırladık. Sarı buğdayları teslim edip koca bakla tohumlarımızı kucakladık.

Yollara düşen bisikletli arıların çoğalmasını dileyerek emanet tohumlarımızı alıp tekrar dönüş yoluna koyulduk…