Bilinç ve Sağlık

Cuma gün bana ilginç bir telefon geldi. On iki yıl önce, kızım üniversitede okurken, evine telefon bağlatmış. Okul bitince de kapattırmış. Telefonda Telekom görevlisi “Adınıza kayıtlı …nolu telefonun aidat borcu bin elli TL. Evinize haciz gelecek, hemen ödeyin. Siz konuşmaya kapattırmışsınız. Aidat borcu devam etmiş. Ama bizim bir kampanyamız var, o nedenle üç yüz TL ödeyerek bu konu kapatılacak.” Yine devreye korku girdi, ben bin elli TL’den korkunca, üç yüze razı oldum. Ne kadar da işe yarıyormuş bu metot. Gerçi kadın olarak, bize hiç de yabancı değil.

Pazartesi gün sevgili Haşmet Öyken’in yazısındaki öğrencinin mektubu gibi. Zaten atasözlerimiz de vardır bu konuda, ‘Ölümü gören hastalığa mum olur’ diye.

Mısır yağı ile soya yağına (GDO’lu) izin verilmiş, artık bizim ülkemizde her zaman olduğu gibi rahatça satılacakmış. Televizyonlarda bir de uzmanla program yapılırsa, biz o yağı hemen tüketiriz. Böylesi gıdaları tükete tükete çocuklarımızda yaşlı hastalıkları başlamış, ülkemizde zeytin de yağı da çokmuş, hem de sağlıklıymış bizi pek ilgilendirmez. Zaten bu konularda uyanık olsak, ABD’ye yıllardır zeytinyağı verir, karşılığında soya yağı alır mıyız? Hem de başa baş. Ben bir kasabada öğretmenlik yaparken, çevre köy ve kasabalılar bir söz üretmişti: “Satamazsan …..götür” diye. Kasabanın adını vermek istemedim, çünkü özentili bir kasabaydı. Ülkem için de öyle bir söz cuk oturuyor. ‘Satamazsan Türkiye’ye götür’ denebilir. Biz gelişmiş ülkelerin, kokuşmuş mallarını alarak, onları batmaktan kurtarırız, nasıl olsa ‘Bize bir şey olmaz.’

Denizin dibi muska doluymuş. Hıdırellez’de sabah erkenden sahile inen halk, dilekleri kabul edilsin diye denizi kirletmiş. Tabii ne denli kirletirse, o denli duası kabul görür!

Yoksulluk ve çaresizlik bizi ne çıkılmaz yollara sürüklüyor. Gariban halk denizi, çevreyi kirletmenin karşılığında dileklerinin gerçekleşmesini bekliyor. Oysa toplansa yoksulluğu da, haksızlığı da, işsizliği de tükürükle boğacak güce sahip olduğunun ayırdın da değil. Ne denli sokaklara ‘Çare siz siniz’ yazılırsa yazılsın. O sözler uzaydan gelmiş gibi. Çoook uzak bizlere.

Öğrenciler karnelerini aldı. Teşekkürler, takdirler v.s. yine ana babaların gözünü boyadı, düşlerini süsledi, umutlarını arttırdı. Bir süre daha bu umutlar ayakta tutacak. Ta ki üniversiteler bitip de iş aramaya başlayana dek. Halka dönük yatırımın yapılmadığını, bireysel arayışların işe yaramadığını görecek, ama onu kimseler dinlemeyecek. Çünkü yeniden çocukları için umutlar bağlayan, yeniden denize muskalar savuran insanlar çoğalacak.

Usta yazar Hasan Kıyafet, “İnsan bilinci kadar sağlıklı, bilinci kadar sağlıksızdır” diyor. Kulakların çınlasın Hocam, ama bu bilinç nereden alınır, neye benzer?