Bağbozumu

Sevgili Nursen’den gelen bir telefon ile çıktım yola. Hasanağa Restoran’ın organizesiymiş ‘Bağbozumu’ gezisi. Gelenek haline getirmeye çalışan da Likya Şarapları. Henüz dönmüş Fransa’dan, gümüş madalyası boynunda, sunarken güz rengi şaraplarını, yorgunluğu geçmemişti daha. Kara gözlü bir Likya güzeliydi sanki.

Önce yaprak yeşili uçsuz bucaksız bağları gezdik. Göl iken ovaya dönen bağları. Nedense göl kurutulduğunda ova ikiye bölünmüş. Sanki orada yalnız iki aile yaşarmış gibi. Boşuna değil, Elmalı’nın ‘El-Malı’ndan gelmesi. Tepeden bakılınca, süzüm süzüm süzülen yeşiller giyinmiş göl gelini bağlar. Likya’nın ruhu hiç bırakmamış, sanki hiç yıkılmamış Likya, cap canlı önümüzdeydi. Karşı dağlar korunmaya alınmış, mavi sedirlerle kaplıydı. Görevli şiirsel diliyle anlatıyordu. “Bu sedir ve meşelerin rüzgârla gelen aroması üzümlere lezzet katar. Gündüz 40 derece olan sıcaklık, gece 10’a düşer. Bu da üzüm için yararlıdır. Biz sadece ana dalların üzümlerini alırız. Ara dalların üzümünü keseriz, yere dişer, gübre olur, ara dalları atmamız, ürünü azaltır, ama kalite artar” diyordu.
Asmalar sıraya dizilmiş okul çocukları gibiydi, neşeli cıvıl cıvıl. Gezerken mis kokulu üzümlerden atıştırıyor, seyretmeye doyamıyorduk. Komşusu ceviz bağları da asmalar kadar görkemli ve nazlıydı. Henüz genç olduğundan, meyveye duramamıştı. O nedenle olacak üzüm bağlarına gıptayla bakması. “Bizi de gezin” diye el etmesi.

Bağdan çıkınca fabrikaya vardık. 13 Derecede şarapların saklandığını, baş ağrısı yapmasın diye oksijeninin alınması için şişelerin yan yatırıldığını, evimizdeki şarapların da karanlık, ama tahta dolaplarda saklanması gerektiğini öğrendik. Dev şarap süzücü silolardan ayrılarak, artık renga renk şaraplardan tadalım dedik. 1800’lü yıllarda yapılmış bir konakta, gönüllülerin hazırladığı yemekleri yedik. (Gönüllüler burada ücretsiz çalışıyor, çünkü bu yemeklerin parasıyla öğrencilere burs veriliyor). Yemekten sonra yine ilçenin içinde gezerek şarap ikram edilen, Likya zamanındaki kentlerden birinin adı olan “Kızılbel” tepesine vardık. Sedir ağaçlarından yapılmış çardakta ve önünde, pembe, beyaz, kırmızı Likya şarapları sunuldu. Hepsi de tadımlıktı. Anında bize iki kemanla klasik müzik eşlik etti. Likya tarihinden, bu hoşlukları bizimle paylaşmaya gelmiş, bir yakışıklı delikanlı ile bir