Av ve Çevre Tahribatı

Türkiye’de 1,5 milyon av tezkeresi, 2 milyon av tüfeği bulunuyor. Bir av tüfeğiyle ortalama 100 fişek atıldığını kabul edersek (tek bir avda 100 fişek atanlar var), yılda ortalama 200 milyon av fişeği kullanılmış oluyor. Bu ise, doğaya bırakılan 200 milyon plastik ürün anlamından başka bir şey değil.

Biliyoruz ki hiçbir avcı, kullandığı fişek kovanını yanına almamakta, boş fişek kovanları, su kaynaklarının yakınında ve hatta su içerisinde, dere boylarında, vadilerde, ormanlık alan ve çalılıklarda, kırlık alanlarda, çayırlarda bırakılmaktadır.

Bir de doğaya saçılan ve milyarlarla ifade edebileceğimiz kurşun mineralinden üretilen saçmalar ve misketler var. Bildiğiniz gibi kurşun ağır metal grubuna girmekte ve doğada sonsuza kadar kalmaktadır. Kullanılan kurşun bazlı saçmaların ve misketlerin nehir, dere, göl, sulak alan vb gibi su kaynakları içerisinde ya da toprak üzerinde kaldığı biliniyor. Bunun anlamı da, bırakıldıkları su kaynaklarında ağır metal zehirlenmesi yaşanıyor olmasıdır.

Gördüğünüz gibi, on milyonlarca plastik parçası doğaya bırakılmakta, su kaynaklarında, bu ortamları sonsuza kadar kirletecek olan ağır metal kirliliği yaşanmaktadır.

Burada öncelikle avcılara, ilgili ulusal ve yerel yöneticilere, avın doğada yarattığı tahribata tepki duyanlara çok önemli görevler düşmektedir. Bu görevlerden öncelikli olanı, av fişeklerinde kurşun bazlı saçma ve misket kullanımının tümüyle kaldırılması olmalıdır.

İkincisi ise, plastik fişek kovanı üretiminden, kâğıt bazlı fişek kovanı üretimine geçilmesidir.

Avcıların kullanmış oldukları fişek kovanlarının doğaya bırakılmasının önüne geçilmesi ve avcıların bu konuda bilinçlendirilmesi ise üçüncü önemli adım olacaktır.

Ütopya gibi gelebilir ama belki de av fişekleri üzerindeki seri numaralarının hangi kişi tarafından satın alındığının, av ve silah malzemeleri satan mağazalar tarafından bilgisayar kaydı altına alınması gerekmektedir.  Bu kayıtlardaki seri numaralarından yola çıkarak, doğaya bırakılan kullanılmış av fişeği kovanlarının kime ait olduğu kolayca belirlenerek, bu kişilerin cezalandırılması şeklindeki bir uygulama caydırıcı olabilir.

Profesyonel avcı arkadaşlarımızdan aldığımız duyumlara göre, ülkemizin hemen her yerinde, 1 Temmuz 2003 tarihinde kabul edilen ve 11 Temmuz 2003 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu’na göre belirlenen av sahalarının dışında avlanılmakta, avlanma günlerine uyulmamakta, gece avlanılmakta, avda ışıldak gibi aydınlatma araçları kullanılmakta, koruma altındaki hayvanlar avlanmakta, av sayısına uyulmamakta ve adeta katliam yapılarak ekolojik dengeler alt üst edilmektedir.

Yine biliyoruz ki, kontrolsüz ve bilinçsiz avlanma sonucu olarak birçok hayvanın nesli tehlike altındadır. Örnek vermek gerekirse, 217 kuş türüne barınak görevi yapan Denizli’nin Çivril İlçesi’nde bulunan Işıklı Gölü’nde yaşayan büyük orman kartalı, tepeli pelikan, küçük kerkenez gibi hayvanlar, gece avı, ışıldakla yapılan av gibi uygulamalar sonucunda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Üstelik gölün kendine özgü sazlıkları kesilerek doğal doku bozulmuş, mahmuzlu kız kuşu, tepeli ibibik gibi kuşlar da dâhil, on binlerce kuşun yaşam alanı alt üst edilmiştir.

Edirne’de bulunan Gala Gölü’nde 25 senedir avlanılmaktadır. Göl, kullanılan kurşun bazlı saçmalar dolayısıyla adeta ağır metal çöplüğüne dönmüştür dersek hiç de abartmış olmayız. Aynı şeyi, İstanbul’un en önemli içme suyu kaynaklarından birisi ve ilki olan Terkos Gölü için de söyleyebiliriz. Terkos Gölü’nde de su kuşlarına, yaban ördeklerine bugüne kadar milyarlarca kurşun bazlı saçma ve misket atılmış olup, bu saçma ve misketler gölü zehirlemeye devam etmektedir.

Bu açıklamaların ışığında (bir avcının tüfeğinin kırık bir biçimde dolaşması kuralını hiçbir zaman unutmayan gerçek ve centilmen avcıları konumuz dışında tutarsak), avcıların doğaya her sezon, hatta yılın 12 ayı ve 365 günü, yüzlerce sene ya da sonsuza kadar yok olmayacak atık malzemeler bıraktığı, bilinçsiz ve kontrolsüz avlandıkları için fauna üzerinde ciddi yıkımlar yarattıkları, doğal ortamlara zarar vermekten çekinmedikleri gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Bu konuda yani denetleme anlamında Merkez Av Komisyonu’na, İl ve İlçe Av Komisyonları’na, Çevre ve Orman Bakanlığı’na, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne çok ciddi görevler düşmektedir.

Fotoğraf: İsmail Şahinbaş