2011 Yılında Dünyada ve Türkiye’de Çevre Adına Neler Yaşandı? – 6

Karadeniz’in 200 metreden sonraki derinliğinde zaten hayat yoktu, şimdi Karadeniz’de hayat hangi derinlikten sonra başlıyor elde veri yok ama Marmara Denizi’nde, 1970’lerde 40 metre derinliğe kadar inen yaşam, bugün itibariyle 5 metreye düşmüş durumda.

Denizlerimiz can çekişiyor!

Artık Marmara Denizi’nde yaşayan canlı yok, sadece transit geçen canlılar var. 123 canlı türü yok olmuş durumda. Kalan balıklar da, büyüyemeden öldükleri için, yakalanan balıklar da neredeyse türünün en küçükleri. Deniz dibi ise adeta açık bir çöplüğe dönmüş durumda (Kaynak: Yazgülü Aldoğan, 29 Aralık 2011 tarihli Posta Gazetesi)!

İstanbul Üniversitesi tarafından Ege Denizi ve Akdeniz’de 115 ayrı noktada yapılan ‘Deniz Kirlilik Araştırması’da bu görüşleri kanıtlar nitelikte. Bu denizlerimizde de, 200 metreye kadar olan bölgeler, balıkçılık ve canlı yaşamı açısından neredeyse tamamen tahrip olmuş durumda. Gökova Körfezi gibi yüz akı yerler dahi dip kirliliğinde dudak uçuklatacak noktalarda. Balık çiftlikleri ise, denizlerimizi adeta çöplüğe çevirmiş! İşin tuhafı, Türkiye’nin, çevre konusunda çok atıp tutmasına rağmen, deniz araştırmaları için ayırdığı fon, 10 milyon dolar bile değil. Kaldı ki deniz temizliği için 1 milyon dolar dahi harcamıyor!

Balık çiftliklerinin kerametlerinden söz etmişken, 1 kilo çiftlik somunu elde etmek için, 5 kilo hamsinin yem olarak kullanıldığını hatırlatmakta da yarar var. Yani, zengin bir omega kaynağı olan ve iri balıklara göre çok daha az cıva, kurşun, kadmiyum, çinko gibi ağır metal barındıran hamsi gibi balıklar, tatsız, tuzsuz, besin değeri az olan ve daha pahalı satılan, ağır metal deposu çiftlik balıklarına dönüştürülmekte. Bu açıdan, sürdürülebilir kaynaklardan elde edilen, avlanan balıkların tüketilmesi çok önemli!

Karadeniz, 17 ülkede yaşayan 160 milyon insanın katkısıyla adeta ölüme mahkûm edilmiş bir halde!

TURMEPA’ya göre, Karadeniz’de 23, Marmara Denizi’nde ise 143 balık türü yok oldu. Denizlerimiz, % 80 oranda insan eliyle ve karadan kirletiliyor.‘ …Evde, ofiste, hastanede, fabrikada kanalizasyona giden her şey denize akıyor. Tarlada, bahçede, sokaktaki her şey sonunda denize ulaşıyor…”

“Sanayide kullanılan suyun % 81’i; organize sanayi bölgelerinde yılda 40 milyon metreküp tehlikeli atık su, arıtılmadan doğaya bırakılıyor. Turistik işletmelerin çoğunun arıtma tesisi bulunmuyor, olan da çalıştırmıyor. Belediyelerin % 86’sının arıtma tesisi yok. 804 belediyenin kanalizasyon şebekesi yok. 1.257 kıyı belediyesinin sadece 124’ünde arıtma tesisi bulunuyor. 1.133 kıyı belediyesi kirli sularını arıtmadan denize boşaltıyor. Kıyı belediyelerin % 32’sinin kanalizasyon şebekesi dahi yok.”

Belediyeler, yılda 1 milyar metreküp atık suyu arıtmadan denize boşaltıyor ve başı ise İstanbul çekiyor! “İstanbul’da her gün yaklaşık 2,5 milyon metreküp atık suyun sadece yüzde 16’sı biyolojik olarak arıtılıyor. İSKİ’nin 2009 faaliyet raporuna göre, yaklaşık 2 milyon metreküp atık su, yeterince arıtılmadan denize bırakılıyor.”

Dünya denizleri ise daha iç açıcı durumda değil; mercan kayalıklarından, planktonlara kadar tüm deniz canlıları tehdit altında ve ölmekte. Okyanuslarda başıboş sürüklenen plastik çöplerden oluşan adaların ne olacağını bilen yok!

Son bilimsel araştırmaların gösterdiği gerçek, yırtıcı bir balık türü olan morinaların yok olması, ıstakozları, köpekbalıkların azalması ise vatozları çoğalttığı şeklinde. Orkinos nesli yok olma tehlikesi altında. 2003 yılında ise, tüm denizlerdeki canlı türlerinin üçte birinin yok olmaya yüz tuttuğu görüldü. Yüzyılın ortasına kalmadan (1048 yılında), denizlerde solucan, çamur ve planktonlardan başka canlı kalmayacağı öngörülüyor! (Bu açıdan, imkânı olan herkesin bol bol balık fotoğrafı çekmesi, yemesi, mumyalayarak korumaya alması gerekiyor. 35 yıl sonra balık ve diğer deniz canlı türlerini müzelerde ve kitaplarda görebileceğimiz, hayal değil bir gerçek)

Balık dışkılarının karbondioksit’i bloke ettiğinin belirlendiğini de söylersek, karalarımızdaki yok oluştan sonra, denizlerimizin ve dolayısıyla insanlığın nereye gittiğini biraz daha fark edebiliriz!

(Çevre Misyonu Platformu / ÇEVREM), fotoğraf: İsmail Şahinbaş