Bir fırça aldım elime, başladım yeryüzünü boyamaya. Önce Veysel gibi, uzun ince bir yol çizdim kendime. Gidip, geldim gündüz ve dâhi gece. Gün ışığı ile yoldayım. Her gördüğünde neşeyle yanıma koşan, sarı-siyah kediciği çizdim yanıma. İlerledim, tüm mevsimler boyunca çıtır simitlerini satan, meşhur simitçiyi ve arabasını ekledim resmime.
Metro hattına çıkarken, merdivenlerde kıvrılıp yatan küçük çocuğu görüyorum. Az ilerde kucağında bebeği ile dilenen bir başka mülteci. Silmeye çalışıyorum. Hiçbir yurda, hiçbir vicdana yakışmayan görüntüler bunlar. İç sesim, defalarca sebep olanları kınayarak, ilerliyorum.
Yaklaştıkça turnikelere, soluk benizli, yüzleri gülmeyen, ruhları emilmiş, adeta zombilere çevrilmiş yüzlerce insan. Neşe ile cıvıldaşan birkaç liseli genç dışında, herkes yılgın, yorgun. Oysaki güneş doğalı henüz birkaç saat oldu. Uyandığımız gün, en güzel hediye değil mi yaradandan?
Metropolde, toplu taşıma en hızlı ulaşımın yolu. Balık istifi yolcuları, sigara içenleri, yerlere tüküren ve çöp atanları hemen siliyorum tuvalimden. Şimdi, sakin sohbetlerle yol alan dingin insanlar, çoğunun ellerinde kitap ya da gazeteleri. Yol, bina, köprü, havaalanı yaptıkça düzensizce, kanser gibi, kendini yok etmeyen bir şehir olmalı resmini yaptığım. Boyuyorum dikkatle, özenle…
Tanıdık yüzler beliriyor, ”günaydın, merhaba…” Gülen gözler, içimi ısıtan. Okulum, tiyatrom, sinemam, sığınağım bazen işyerim, heyecanım ve huzurum da resmimde yerini alıyor. Radyomu açıyorum, arkadaşlarım yayında. İstek parçamı dinliyorum, keyifle, sıcak kahvemi yudumlarken.
“Ey özgürlük !” Çiziyorum martıları çabucak, sesli eşlik ediyorum. Sıradaki hepimize gelsin. “Dostluklar kurulsun, insanlar gülsün…” Beyaz güvercinler uçuşuyor gözlerimde şarkıyla beraber…
Uzaklaşıp, şöyle bir bakıyorum çizdiklerime. Yüz binlerce çiğdem, gelincik ekliyorum ve başı karlarla kaplı ulu bir dağı da. Renklerin dünyasına, kuzular, yaban ördekleri, yalıçapkınlarını da iliştiriyorum. Işıldıyor gözlerim, sevdalıyım, seyreyliyorum. Resmedilmeyi bekleyenler bitmez diyorum, gülümseyerek. Radyomda yine güzel bir tını: “Eğil salkım söğüt, eğil. Bu benimki sevda değil.”
Metin: Deniz Can, fotoğraf: İsmail Şahinbaş
27.11.2015