KOLAYA KAÇMAK HAYATIMIZI KOLAYLAŞTIRMAZ, AĞIRLAŞTIRIR…

Anlamak da istemiyorum ama anlamadığım için aklıma takılıp kalıyor ve çirkin gereksiz bir ağırlık oluşturuyor aklımın, beynimin, hislerimin bir yerlerinde. Anlasam tamam hallettim diyerek uçup gidecek, sorunu çözmüş kendi içimde halletmiş olacağım ve gelsin yeni çözümlenmesi gereken şeyler diyeceğim…

Evet, bir sohbet esnasında bir tanıdığımın söylediği gibi; “Çok çeşitli insanlar var ve herkes birbirinden farklı. Bazı konularda aynı sinyalleri vermeleri onların aynı yolda yürüdükleri anlamına gelmez. Belki aynı yolda yürümüşlerdir ancak bir yamaçta yolları / tepkileri ayrılır, diğer adı ile aynı şablondan çıkmamışlardır, yüzeysel bakmamak gerekir, aynı kokmamaları, aynı karakterde oldukları anlamına gelmez” demişti. Katılıyorum ancak hepsi için sonuna kadar tanımak adına sabır göstermek ne kadar kolay. Benzer kokuyu alınca, baş baş demek mi daha doğru sonuna kadar gitmek mi. Ben kolayını seçmeyi tercih ediyorum artık, yani baştan “baş baş” demek. Diğerinin daha yorucu olduğunu keşfettiğim için…

Yine bu başlığı, yani ‘insanları kalıplara sığdırmamak, başlıklandırmamak gerektiği’ fikrini şu konuda da çok fazla görüyorum ve daha sinir bozucu oluyor. Çok yalın bakmak istiyorum birçok şeye ki zaten yorucu, yıpratıcı olan şu hayatımızda bazı şeyleri kolaylaştıralım niyetiyle ancak namümkün. Ben hep doğayı seçenlerin, hayata ve birçok konuya daha temiz, daha objektif, daha koruma amaçlı, daha güçlü baktığını düşünürdüm ancak sonuç; yanılgı… Yani yine belli bir başlığa koymuşum ben yine oyun oynar gibi farkında olmadan. Doğa severler, hayvan severler, doğaya kaçanlar; doğruluğu temizi güzeli ararlar, korumacıdırlar, bakış açıları daha temizdir ve güçlüdür!!!! Hayır, maalesef hayır.

Yeni yeni anlıyorum ki, ne saçma düşünce aslında. Doğaya da kaçarken yine aynı beyin / ruh halleri ile kaçmıyorlar mı? Günlük hayatlarındaki güçsüzlüklerini orada da yaşıyorlar. Belki bir şeylerden, yanlış olduğunu bile bile kopamamak adına ve bu korkaklıkları nedeniyle aslında yaşamak istediği kimliği yaşamak hakkını şu kısa ömürlerinde feda ediyorlar, sanki ikinci bir yaşamları var gibi. Sırf cesaretsizlikleri, korkuları, kolaya kaçmaları ve bencillikleri nedeniyle. Kolaya kaçmak aslında hem kişi hem de etrafı için kötülüğü getirir bunun farkında olmak lazım bence, ancak çoğumuz bir noktaya kadar bunu yapıyoruz. Kolaya kaçmak hayatımızı kolaylaştırmaz, ağırlaştırır. Hem diğer hayatları aşağı çeker, hem de kendi hayatımızı.

Ya da doğruluktan, dürüstlükten, doğanın güzelliklerinden bahsederek bunun tam tersini tam da doğanın göbeğinde insanları kandırarak yapıyoruz. Bunları yapmak için doğaya kaçmaya ne gerek var, zaten günlük hayatın bu kirliliği konum / mekân olarak bu tür davranışları daha da hak etmiyor mu? Bu kirlilikleri yaşamak için mekân olarak doğayı seçmek ne kadar doğru? Sebep belli; bencillik, daha güzel ortamlarda bunları yapmak daha keyif veriyor sanırım, daha bir haz veriyor daha güzel ortamlarda bunları yaşamak. Zayıflıklarının sonucunda yaşadıkları; çapkınlıklarını, kandırmacalarını, rahatsız edici tırnaklarını etrafın gözüne sokar gibi konuşmalarını, bencilliklerini ve tüm kötülüklerini yaşamak için başka yerler seçsinler. Doğa bu tür kokulara alışık değil, onlarla olunca susar sesini çıkartmaz, güzelliklerini göstermez, farkında olmasanız da o da bir canlı ve her canlı gibi tepkileri (kendine göre), hisleri var. Kendi kirliliklerinizi başka mekânlarda yaşayın ki ne buralarda yaşayan canlılara o iğrenç elektriğinizle zarar verin ne de üzerinizde dolaşan o iğrenç kara bulutları buraya taşıyın. En azından buralar kötü kokmasın ve doğanın gerçek âşıkları için kaçacak bir yerler bırakın. Ancak bunun için ilk önce bir şeylerin, kendimizin farkında olmak lazım, kılıflarımızı uçurumdan aşağı atarak başlamak lazım. Temiz yer arıyorsak ilk önce kendimizi temizlemek lazım. Güzelliklere herkes hayran olur ve onunla olmak ister ancak ilk önce hak etmek lazım ve buna ilk önce doğruluk aynasına bakmakla başlamak lazım. Alında şöyle olsa ne güzel olurdu, aynı işe girerken mülakat yapar gibi hayali güçler de bir mülakat yapsa ve uygun görmediklerini o kapıdan almalar mesela…

Şunu da eklemeden edemeyeceğim; doğada yürürken bastığımız yerlere dikkat etmeliyiz; güzellikleri ezmemek adına, ya da yolumuzdaki iriliği ufaklı taşları bilerek ayağımızla aşağı atmamalıyız, belki de aşağılarda yürüyen hayvanların üzerine gelmemesi adına, vs vs vs. Yani aynı günlük hayatımızdaki gibi kendi keyfimizce kullanmamalıyız bu güzelliği de. Madem bu güzelliğin huzuruna çıkıyorsanız, hakkıyla çıkmalı, hakkıyla kalmalı ve yine hakkıyla dönmeliyiz en azından, belki en azından bir şeylere bakışımızı değiştirebiliriz bu şekilde.

Sonuç biz doğaya; özlediğimiz için, arkadaşımıza koşar gibi, bir dostla iki sohbet etmek adına gider gibi ya da huzuru aramak için gitmiyoruz artık. Çirkinliklerimizi daha huzurlu bir ortamda yaşamak için gidiyoruz ne acı…

Metin: Doğa Gül / Başka Bir Açıdan

26.07.2011