Ağustos sıcağında, yayla pınarı gibi içimi serinleten bir kitap düştü kucağıma. Henüz doğmuştu, sıcaklığı üzerinde. Ülkemde baştanbaşa sıkıntı üretilip savaş çığlıkları atılarak insanların yüreğinin ağzına getirildiği bir zamanda, Halil Erdem bir tutam güzellik sunmuş bize. “Bir nefes alın, hep sıkıntı değil, güzellikler de yaşandı bu topraklarda, okuyun anımsayın, umudunuz yeşersin” demiş.
Ben de bir solukta okudum ve içime serin bir dağ yeli esti, gülümsedim doyasıya, zaman zaman mutlulukla doldu gözlerim. Hay yaşayasın Halil Erdem eline, yüreğine, kalemine sağlık.
Kitabı görünce, kapağı “Oku beni” diyor. Gece mavisi üzerine, Teke Yöresi kilim deseni. 110 sayfalı, hiç sıkılmadan, yorulmadan okuyup bitirebileceğiniz bir kitap. Akıcı, eğlenceli, bilgilendirici. Tarihi, müziği, insan sıcaklığını bir kazanda kaynatıp dayanılmaz bir lezzet olarak sunuvermiş bize. İki bölümden oluşuyor kitap. Birinci bölümüne ‘Deneme’ diyebiliriz. Dirmilli ozanlar anlatılmış. Yaşamları, ürünleri sunulmuş. Bilgece şiirleri, türkülerinin türü, yapısı anlatılıp yorumlanmış. İkinci bölümde ise, aynı coğrafyanın öyküleri sunulmuş. Birbirini öyle güzel tamamlamış ki, ‘Ustalık’ demekten başkaca söz kalmıyor. Önce bilimsel tümceleri okuyup sonra da tatlı bir öyküyle buluşturuyorsunuz kişilikleri ve tadına doyamıyorsunuz. Dirmil’e bir folklorik gezi yapmış gibi oluyorsunuz. Eğer şimdiye dek Dirmil’i görmediyseniz, hemen göresiniz geliyor. Çünkü Halil bize gümüş tepside sunuyor Dirmil’i. Biliyorsunuz Dirmil, Teke Yöresi türkülerinin ana rahmidir. Yazılmaya değerdir, ama şimdiye dek yazılamamıştır. Yazanın Dirmilli olması da ayrıca o coğrafyanın şansıdır. Ayazında üşümüş, güneşinde yanmış, dağlarında gezmiş biri olarak bu hak da Halil’in olmalıydı. Zaten o da kendini yaratan o topraklara, onu anlatan ikinci kitabını sunuyordu. Daha önce ‘Dirmil Ömürcüsü’ romanıyla da borcunu ödemişti.
Kitap, Dirmil çevresinin müziğine emek veren, çalgılarını üreten, az da olsa katkı sunan hiç kimseyi unutmamış. Herkese yer vermiş. Hakkını eşit paylaştırmış. Kadir Türen’in ürünlerini sunarken, iki dize de olsa katkısı olan oğluna da yer vermiş. Emin Demirayak’ı anlatırken, yalnızca kendi türkülerini değil, başka sanatçıların türkülerini de geliştirip söylediğine de değinmiş. Türkülerin türlerini, yapısını anlatırken, bu konuda uzun zaman araştırma yaptığını, emeğinin tadını da anlamamızı sağlamış. O denli eşit paylaşıma önem vermiş ki, o topraklarda uzun zaman öğretmenlik yaptığım için benim öykümü de kitabına konuk etmiş. Araştırmacı Yusuf Erkan’dan duyduğu, ama kendisinin de bildiği konuları ‘Yusuf Erkan’dan’ notunu düşme dürüstlüğünden de ayrılmamış. Kimden bir tek tümce aldıysa, onun adını ölümsüzleştirmiş. Dirmil tarihini öyküyle tatlandırmış. Elimize hazır bir demet gül tutuşturmuş. Bize yalnızca koklamak kalıyor. Bu yaz sıcağında, ortamın toz duman olduğu zamanda bu kitabı kaçırmayın derim. Fazla söze gerek yok. Sizi ‘Karac’oğlan Geleneğinde Dirmil Güzellemeleri’yle baş başa bırakayım. Kitaptan ilginç bir paragrafla bitirelim.
“Yırtıcı kuşun süzülerek avına inmesi, ayaklarıyla alıp havalanması ritimde tüngümeyi gerektirir. İşte oyun havalarının ritmini belirleyen bu ve benzer unsurlardır…
Ayrıca Toroslardaki coğrafya insana keçi gibi sekmesini, zıplamasını gerektirecek biçimdedir. Bu durum her türlü zeybek, tüngümecik havalarına kadar yansımış bir ritim etkisidir. Sonuç olarak halk kültürüne yansımış bütün yapılarda mutlak bir nesnellik vardır. Uydurmalara fırsat bırakmayacak kadar sebep sonuç ilişkilerine dayanır.”
Metin: Kamile Yılmaz / Deve Dikeni
29.08.2011