Temiz su varlığımız her geçen gün iklim değişikliği nedeniyle daha büyük bir tehlike altında, bunun sonucunda en çok susayacak ülkeler arasında Türkiye’de var.
Birleşmiş Milletler, Dünya Su Günü 22 Mart, ancak susuz bir gün bile düşünemeyiz. Çeşmeler boşa aktığında kaybolan su değil sadece, onlara basınç sağlayan pompalar da enerji harcıyor, içtiğiniz bir pet şişe su size gelirken ve üretilirken harcanan enerjiyi düşündünüz mü hiç?
Evlerimizde yanan elektrik gibi, su için harcanan enerji de bugün çoğunlukla fosil yakıtlardan geliyor. Bu gidişle dünyamızda hayatı boyunca temiz su kaynaklarına erişim imkanı olmayan milyonlarca insana yakında Türkiye’de yaşayanlar da katılacak.
Su varlığımız her geçen gün iklim değişikliği ve insan faaliyetleri nedeniyle tehdit altında. Su varlığı ve dolayısıyla ekosistem üzerinde en büyük baskıyı: İklim değişikliği, endüstriyel atıklar, kentleşme, maden, gaz ve petrol arama faaliyetleri, suyun boşa harcanması oluşturuyor, hatta iklim değişikliğine neden olan kömürlü termik santrallerin bacasından yayılan cıva bile suyumuzu kirletiyor.
BM Çevre Programı’na göre dünyadaki tatlı su varlığımızın yaklaşık yüzde 70’i buz veya kalıcı kar tabakası şeklinde dağlık alanlarda, Antarktika ve Kuzey Kutup Bölgesi’nde yer alıyor. Greenpeace, iklim değişikliğinin yanı sıra bu nedenle de Kuzey Kutbu’nda petrol arama faaliyetlerini engellemek amacıyla eylemler düzenler. Bu hassas su kütlelerinin korunması geleceğimiz açısından son derece önemli.
Greenpeace Akdeniz Genel Direktörü Dr. Uygar Özesmi, Birleşmiş Milletler Dünya Su Günü’nde şunları söylüyor: “Gezegenimizin üçte ikisini kaplayan ve vücudumuzun yüzde 70’ini oluşturan su bir kaynak değil, bir varlıktır. Biz sudan bir canlıyız, hem de akan bir su içinde yaşıyoruz. Bizler sonsuz su döngüsünün bir parçasıyız. Su üzerinde bizim kadar, diğer canlıların da hakkı var. Oysa biz doğadan suyu çalarak ve kirleterek, çocuklarımızın geleceğini çalıyoruz.
Bugün petrol ve kömür için kazıyoruz, deliyoruz, çıkarıyoruz ve sonra yakıyoruz. Yanan kömür ve petrol, iklim değişikliğine ve sonucunda da kuraklığa ve afetlere neden oluyor. Kuraklık olunca da başka havzaların suyunu kentler için borularla çekip çalıyoruz, verimli tarım arazilerini çöle çeviriyoruz. Oysa su, besinlerimiz ve hayat döngüsü için vazgeçilmez. Suyu çılgınca tüketmek yerine, suyu daha evde arıtarak tekrar ve tasarruf yaparak kullanmalı, endüstri ve tarımda da az ama verimli kullanmalı, arıtarak tekrar tekrar geri dönüştürmeli. Teknolojiyi daha fazla su tüketmek üzere değil, suyu az kullanma teknolojilerini geliştirmek üzere kurgulamalıyız. Etkili bir su yönetimi, ekonominin ve toplumun, iklim değişikliğinin yarattığı kuraklık ve afet koşullarına uyum sağlamasında en önemli adım olacaktır.”
Gezegenimizin tatlı su kaynakları tükeniyor
Geçtiğimiz günlerde Marsilya’daki Dünya Alternatif Su Forumu’nda su aktivistleri tüm canlıların suya erişim hakkını korumak amacıyla bir araya geldiler. Forum’un hemen öncesinde UNESCO tarafından yeni açıklanan 700 sayfalık raporda dünya genelindeki temiz su sıkıntısına dikkat çekiliyor. Araştırmacılar, iklim değişikliğinin 2030 yılına kadar, Asya ve Afrika’nın güneyindeki gıda üretimini vuracağına dair uyarıyor.
Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF), Dünya Bankası için yayınladığı su raporunda da iklim değişikliğinin en gözle görülür etkisinin gezegenin tatlı su kaynakları üzerindeki dramatik değişimi olduğunu söylüyor. Burada iklim değişikliğine ve su rejiminin değişmesine neden olan kömürlü termik santrallerden çıkan, suyu ve besin ağını kirleten cıvayı unutmamak gerek. Cıva su kaynaklarını kirletir, balıklarda birikir ve yiyen insanlarda sağlık sorunlarına neden olur.
Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle, iklim değişikliğinden en olumsuz etkilenecek ülkelerden biri. Ülkemizin su kaynaklarının azalacağı, afet olaylarının artacağı, tarımsal üretimde ve gıda güvenliğinde azalma olacağı, ekosistemlerde bozulma olacağı öngörülüyor.
İklim değişikliğinden olumsuz olarak etkilenecek olan Türkiye’de, iklim değişikliğinin su kaynakları, tarım ve gıda güvenliği, ekosistemler üzerine etkilerinin belirlenmesi konusunda bilimsel çalışmaların yapılması ve bu çalışmaların çıktıları esas alınarak politikalar geliştirilmesi gerekiyor. Bu konuda atması gereken en önemli adım enerji geleceğini fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerji üzerine kurmak, ve enerji ve su verimliliği konusunda çalışarak arzı değil talebi yöneten politikalar oluşturmak.