Almanya’nın Berlin kentinde (öyle anımsıyorum) büyük bir hayvanat bahçesi var. Kafeslerden biri boş ve içinde kocaman bir ayna var. Aynanın üstünde ‘Dünyanın en vahşi hayvanı’ yazıyor. Aynada kendini görünce insan ürperiyor. Bence en iyi anlatma yöntemi bu olabilirdi.
Hayvanlar karnını doyurmak için öldürür. Doyunca en saldırgan bildiğimiz köpek balığı bile canlıyı yemez. Köylünün korktuğu kurt kışın her yeri kar kaplayınca insana saldırır doymak için. Hiçbir hayvan ‘Yarın yerim’ diye öldürmez. Hatta bazı hayvanlar kendisi doyunca, yiyeceğini başka hayvanlara bırakır. İnsan gibi biriktirmez.
Erzurum İspir’de bir ayı saldırısı oldu, herkes ayağa kalktı ‘Katil ayı’ diye. Ellerde tüfekler köylüler ayının peşine düştü. Toplum olarak öldürmeye ne kadar da meraklıyız. Başka çözüm aramak yerine en kısa yol öldürmek. Zaten devlet de bunu bildiği için halkı silahlandırmadı mı? Halka en gerekli şey silahmış gibi, bir dizi sorun varken beşer silah alabilme hakkını vermedi mi? Biz neden kavgaya koşarak, barışa ağır aksak gideriz? Barışın tadını bilmediğimizden olabilir mi? Ayının derdi sadece açlıktı. Çünkü yapılan barajlardan, santrallerden dolayı çevre bozulmuş, hayvanın doyacağı alanlar kurumuştu.
Çevreyi bozanlar yalnızca parayı düşünüyordu. Ne insan yaşamı umurundaydı, ne de hayvan. ‘Kitapsız bilen’ köylülerin çığlıkları da bundandı. Derelerimizin suyunu hapsederken, en az insanlar kadar, hayvan ve bitkilerin yaşamı da yok oluyordu. Zavallı ayı aslında uyarmak için saldırıyordu. Ormanlara onların yiyeceği meyveler veren ağaçlar dikildi mi? Onların içeceği sular yeterince bırakıldı mı? Çevreye duyarsız bir şekilde sularımızın yok edilmesi, canlı yaşamının da yok edilmesi değil midir? İnsanlar sesini çıkarınca, tepesine polis copu, ciğerine biber gazı iniyor. Bazen gerçekten susturuluyor. Bazen de hakkını almayı başarıyor halkımız. Barajı, santrali yapan, suyu ve yaşamı yok eden köylü değil, ama ayı nereden bilsin? Eğer bilseydi, saldırısının hedefi köylü değil başkaları olurdu.
Benim çocukluğumda dinlediğim ayı masallarında insana saldırmaları yoktu. Bahara doğru ayı uyanınca masallarda kadınları kaçırıp tecavüz ederdi, ama yemezdi. Dinlediğimiz en korkunç masallar bunlardı. Yine de köylülerin ayıları öldürmek için dağlara vurduğu yoktu bu masallarda. Çevre katilleri öyle çoğaldı ki, ayının hedefi de değişti. Baktı ki doğanın sahibi yok, talan eden edene, iş başa düştü, ayılar isyan etti. Bundan sonra HES’lere karşı yapılan eylemlerde, arka sıralarda ayılar görürseniz şaşırmayın. Ayı hakkını almaya yemi etmiş. Doğa’nın dengesini korumaya da. Şimdilik ayılar saldırıyor. Durun bakalım daha doğa da neler var. Onlar da ayağa kalkıp ‘Gayrık yeter’ derse, coplar da biber gazları da sizi koruyamaz. Onlar korkutulan insana benzemezler. Korkuya da aldırmazlar. Sonuçta doğada yaşam korkuyla kardeştir. HES aşkından başı dönenler, isterseniz şapkanızı önünüze koyup düşünün, daha geç olmadan. Yoksa geç kalınca ayıya dayı demek de kurtarmaz sizi.
Metin: Kamile Yılmaz / Deve Dikeni, fotoğraf: İsmail Şahinbaş
12.09.2011