Tam ben bu Kaş’a olan duygularımı nasıl anlatayım derken Candan Erçetin dedi ki; “beni özlüyormuşsun öyle diyorlar…” Kaş gezimin gerçeği budur… Güzel tesadüf…
Amacım Türkiye’nin en güzel dalış noktası olduğu söylenen Kaş’a gidip dalmaktı. Giderken de acaba 5 gün fazla mı gelir demiştim. Döndükten sonra anladım ki 5 gün hiç de fazla değilmiş… Kaldı ki geldiğimden beri kalbim Kaş’ta kaldı… Her gün bir şekilde Kaş ile ilgili bir haber alıyorum, ya da okuyorum…
27 ağustos akşam 21.00’da Beşiktaş’tan yola çıktım. Aslında uzun bir yolculuktu (ertesi gün 12 civarı Kaş’a vardım). Otobüste boş yerler olması nedeniyle yarı uyuyarak gittim. Elif Şafak’ın ‘Baba ve Piç’i ve boş koltuk sayesinde Kaş’a vardığımda çok da yorgun değildim… Otobüs terminalinden bir taksiye binip Likya Otel’e gittim. Likya Otel ve Cezmi Bey muhteşem ikili : ) Tertemiz 20 odalı bir otel. Lezzetli yemekler, güler yüzlü personel, temiz odalar… Ve enfes teras manzarası Meis Adası tam karşınızda… Sol tarafta Limanağzı, sağ tarafta da Kaş‘ın buğulu görüntüsü… Otelin tam önünden denize girebiliyorsunuz.
Otele yerleştim ve kendimi plaja attım. Oldukça sıcak bir hava vardı. Bol soğuk içecekler içerek, sıcaktan bunalınca denize girerek akşamüzerine kadar oradaydım. Sonra esas amacım olan dalış için harekete geçtim. Kaş’ın merkezine inecektim. Cezmi abiye nasıl gideceğimi sordum dedi ki hemen şuradan aşağı in karşına gelecek. Ben kaç dakika sürer derken çok çok yakın, minik, sevimli bir sahil kasabasıyla karşı karşıya olduğumu henüz anlamamıştım. Askeriyenin önünden geçip meydana geldiğimde Kaş‘a vurulmaya başladım. Sağda barlar solda liman ve sonra sağdan içeri doğru giren minik sevimli kasaba… Sonra sora sora Nautilius Diving’in yerini ve telefondaki tüm sorularıma sabırla yanıt veren Soner’i buldum. Ne zaman dalıyorsunuz, sizde log book (dalışların yazıldığı defter) satılıyor mu, brövemi evde unutmuşum dalabilir miyim derken şarjım da bitince en son sorum zar zor telefonu açıp “ay bi de ben sarj aletimi de unutmuşum da sarj var mı?” dediğimde karşılıklı olarak telefonda epey gülmüştük… Ertesi günkü dalış planını yaptıktan sonra otele geri döndüm. Terasta gün batımına karşı güler yüzlü servis ile birlikte yemeğimi yedikten sonra yol yorgunluğuyla ve ertesi günkü dalışın da hayaliyle odama geçtim…
İlk gün erkenden kalktım. Terasta kahvaltımı yapıp mis gibi de Türk kahvemi içtikten sonra dalış heyecanıyla tekneye gittim. Hemen üst tarafa çıkıp havlumu serdim. Yavaş yavaş dalıcılar gelmeye başladı. Yaklaşık 15 kişiydik. Sonra vakit geldi yola koyulduk… Kaş’ın kendi gibi minik limanından çıkarak ilk dalış noktamıza doğru açıldık… Kaş’ın özelliği dalış noktalarının çok uzak olmaması. 15-20 dakika içinde dalacağınız yere ulaşıyorsunuz. İlk daldığımız yer Kanyon’du. Dalmadan önce Biber Hoca ile tanıştım. Meşhur Biber Hoca : ) Dünya tatlısı çok şeker bir insan. Kaş’ta dalmış olanlar onu bilir… Nautilius Diving’i dalışa ilk başladığımda da badim olan Şirin ve eşi Feridun’un tavsiyesiydi. Nautilius ve de Biber hoca hatta Şirin arayıp beni kontrol bile etti dalıyor muyum diye Aklı kaldı, o ayrı : ) Bu arada Nautilius süpersiniz! Teknedekiler sayesinde kendimi çok rahat hissettim.
Kanyon’a ilk dalışımızda bir ahtapotla karşılaştık. Nasıl renkten renge girdiğini gördük… Çok şekerdi, bebek gibi. Anlayamamıştım Kanyon’un nasıl bir yer olduğunu. Hayatımda ilk kez Kanyon’a dalıyordum. Tadını tam çıkaramadım. Ama çok güzel olduğunu anladım. Esas tadını bir sonraki Kanyon dalışımda çıkardım. Başlıyorum…
Kanyon (31 Ağustos)
Önce normal bir dalış başlıyor. Klasik; dağ taş deniz balık… Sonra Kanyon’a varıyorsunuz. Sağ tarafınızda bir duvar beliriyor ve Kanyon’a giriyorsunuz. Önce Kanyon’un içinden yüzdüm. Sanki uçuyordum. Öyle kanatlanmış gibi hissediyordum. Suyun altında mıyım üstünde miyim neredeyim kimim… Geri geri yüzerek Kanyon’a bir de öyle baktım. O ne güzel bir mavilik, o ne güzel bir görüntü anlatılmaz yaşanır… Beni burada bırakın gidin dedim ama olmadı işte… Sonra mağaraya girdik. Kanyon’un bitiminde bir de üstüne pamuk batığı gözükmez mi? Kanımca bir dalıcı için batık en güzel manzaralardan biridir… Batığa doğru yavaşça indik. Batığın çevresini tavaf ettikten sonra yavaş yavaş dönüşe geçtik… Aklım Kanyon’da kalarak… Çıktığımda mutluluktan ağlayacaktım. Böyle bir güzellik, böyle bir derinlik, böyle bir huzur… Mavinin huzuru, denizin güzelliği, Kanyon’un büyüsü hepsi bir aradaydı…
Sonraki dalışlarımızı Neptün, Oasis ve tekrar Kanyon’a yaptık. Son dalışımda da orfoz, palamut, gün balığı gibi birçok balıktan sonra Kanyon’un tepesinden bakıp dalışımızı tamamladık…
Dalışın yanı sıra gelelim Kaş günlerine… Akşam dalışlardan sonra otelde keyifli sohbetler eşliğinde yemek yemek çok keyifliydi. Sonra meydana Kaş’ın en popüler barı olan Mavi’nin oraya çıkılır klasik! Herkes oralarda. Zaten ufacık bir yer olduğu için herkesle karşılaşıyorsunuz. İki akşam da Sun Cafe barda eğlendik.
Anlatamıyorum Kaş’ın nasıl bir yer olduğunu. Öyle bir yer ki sanki kitaplardan alınmış ve oraya konmuş. Sen burada kal olur mu Kaş denmiş ona. Bir prototipsin sen kal burada ve insanlar gelsin sevsin seni. Çok sevenler, senden kopamayanlar, hep seninle olmak isteyenler kalsın burada koynunda ya da her sene her sene gelip görsün seni denmiş sanki. Sakin sevimli iddiasız ama çekici bir kasaba Kaş. Sadelik güzeldir ama sadelik aynı zamanda da zordur tezimi doğrulayan bir yer Kaş. Evet, buradayım, duruyorum, güzelim biliyorum diyordu. Yanında kalmanın yürek istediği bir kadın gibi Kaş. Güneşten teni yanmış. İnce askılı sade pamuklu bir elbise giymiş. Boynuna boncuklar takmış. Ayağında sandalet. Saçları ıslak omzundan aşağı dökülüyor. Parfümü; şampuanının kokusu. Uzaktan salınıyor da salınıyor… Yine geleceğim Kaş, yine geleceğim seni görmeye. Belki geldiğimde omzuna bir şal almış olursun kim bilir?
Metin: Burcu Oylan, fotoğraflar: İsmail Şahinbaş
15.09.2006