AĞIRLIĞIMIZIN BİR KOKUSU OLSUN

Şu hayata bir imza atamaz isek ne anladım ben bu işten. Güçlü bir imzaya, yeri yerinden oynatmaya gerek yok; kokumuzu bırakalım yeter. Ağırlığımızın bir kokusu olsun, farklı bir bakış açısı, hayatın derdinden anlayış ve hatta ‘hayat denen arkadaşımız’ bir dert ortağına ihtiyaç duyduğunda bir rakı – balık yapıp demlenip iki sohbet edecek kadar farklı bakmak lazım. Hayatların / hayatımızın da dertleşmeye ihtiyacı olur ki nefes alıp, boşalıp yoluna devam etsin. Sonuçta o da bir canlı.

Şu hayatta bazen birdirbir, bazen sek sek, bazen yakartop oynayarak yürürken; en büyük yol arkadaşımız sezgilerimizdir. Mantığımız bizi yarı yolda bıraktığında ya da yanlış yola saptırmaya kalktığında, sezgiler ‘dur’ der ve ‘sen şunu yap.’ Ha biz dinler miyiz, dinlemez miyiz o ayrı. Dinlemediğimiz de en azından hatanın sonuçlarına da katlanmayı bilmeliyiz, tekrar yapmamak adına sezgimizin elinden tutup o eli hiç bırakmamalıyız ki o bizi terk-i diyar etmesin… Sezgilerimiz; çoğu zaman kokumuzu tamamlayıcı etken bir maddedir.

Bu arada ne olduğumuzu, imzamızı / kokumuzu herkesin bilmesine gerek yok. Ancak bazen, istemediğimiz insanlar da duyar o kokuyu duymasınlar isteriz, çenemizi kaparız. Sevmemişizdir, sezgilerimiz sevmemiştir, süreni doldur ve git diyordur ama ne çare. Bahane bulup kaçamıyorsak, yokmuşuz gibi sessiz davranırız ta ki oradaki mecburi kalım süresi bitene kadar. Süre dolmadan bir kokarca gibi koku saldıysak muhabbet başlar yandık, kurtul kurtulabilirsen. Ben böyle durumlarda, karşı tarafa verdiğim sinyallerde ‘hee öyle öyle’ ya da ‘kapat şu çeneni artık’ moduma geçerim ve tavsiye ederim rahat oluyor.

Ben derim ki birkaç kimliğin olsun, bir özün olsun ve onu sadece can dostlarına sevdiklerine göster, paylaş; kirlenmemek adına. Diğer / farklı maskelerini abuk sabuk insanlara göster, özünü yıpratmamak adına. Ne de olsa güzel bir şey bulduk mu berbat etmeye meraklıyız, insanoğlu olarak.

Sonuç; sezgilerimiz ve yaşanmışlıkları göz ardı etmeden, hayatımızı süsleyerek bir koku bırakmaya çalışmamız lazım. Birileri için değil, kendimiz için, şu hayatı boşa yaşamamak adına. Hayata sıradan bakıyorsak ki öyle bakıyorsak bunun zaten farkında değilizdir, durum feci. Umarım onlardan değilizdir : (

Bir de hani bazen birileri yanlış anlamasın, tersinden algılamasın, sözlerimiz farklı anlamlara çekilmesin diye göbeğimizi çatlatırız ya. Bi laf söyleriz sonra o lafların altında ‘öküz altında buzağı aramaya meraklı karakterler’ senin düşündüğün dışında hikâyeler çıkartırlar ya, biz ne yaparsak yapalım onlar o buzağıyı ararlar, kötü bi şey muhakkak bulurlar.

Bizler onlara ve buzağılarına güzel bir mekân bulup aslında onları bizden uzak yerlere yerleştirelim ki hayatımızı yormayalım. Benim gibi çok pot kıran kişileri, bu durum çok yoruyor. Mesela sinir olduğun bir insana bir cümle kullanıyorsun, buzağıyı bulup güzel bi cümle sanıyor. Ya da sevdiğin bir insana bir cümle kullanıyorsun, alakasız ters bir konuya çekiyor. Böyle buzağı definecilerini hayatımızdan uzak tutmak dileğiyle diyoruuum… Buzağın kaçmış tut yakala misali diyelim ki kelime ayıklama derdimiz olmasın…

Metin: Doğa Gül / Başka Bir Açıdan

26.07.2011